İlim bir nur olduğuna göre, Risale-i Nur'un ilme olan en derin vukufunu gösterecek bir-iki delile kısaca işaret ederiz:
Evvelâ:
Şunu hatırlamalıyız ki; Risale-i Nur başka kitabları değil, yalnız Kur'an-ı Kerim'i üstad olarak tanıması ve ona hizmet etmesi itibariyle makbuliyeti hakkında bizim bu mevzuda söz söylememize hacet bırakmıyor.
Oglancılık cumhuriyetin ilk yıllarında da dewam etmiştir
CUMHURİYETE AKTARILAN
Oğlancılığın Osmanlı sisteminde bu kadar derinlemesine yayılması hiç kuşkusuz ki geleneksel Türk ailelerini çok rahatsız etmek-
teydi. Bu aileler, çocuklarını baskın oğlancılıktan korumak için sıkı önlemler almaktaydılar. Oğlancıların okul önlerinde pusu kurarak
çocukları kandırıp evine götürerek tecavüz ettiklerine ilişkin pek çok bilgi var. 15. yüzyıldan 19. yüzyıla ve hatta 20. yüzyılın başlarına
kadar bu gelenek şiddetle sürdürüldü. Tanzimat döneminde Batılılaşma yolunda çıkartılan yasalar da bu cinsel suçu durduramadı.
Bu yüzden Ahmet Cevdet Paşa'nm Ma'rûzât'ta yazdıkları gerçekçi değildir. Kadın düşkünlerinin çoğalıp oğlan sevgililerin azalması, Lutîlerin (oğlancıların) sanki yere batmış gibi yok olmaları mümkün değildi. Bunun böyle olmadığını Osmanlı Devleti'nin son zamanların-
da öğrencilik yapanlardan Rıza Nur'un (1879-1942) anılarında açıkça görmekteyiz. Halit Erdem Oksaçan'ın oradan ayrıntılı biçimde yaptığı alıntılar gösteriyor ki Rıza Nur tıbbiye öğrencisiyken, hocaları bazı erkek öğrencilere odalara kapatarak tecavüz etmektedir. Tıbbiye önünde bekleşen kabadayılar güzel delikanlıları zorla alıp götürmektedir. Okulun eczacısı 18'lik delikanlıya tecavüz edebilmektedir. Ve kendisi
de kırda iki adamın saldırısına uğrayıp böyle kullanılmıştır.Böyle bir ortamda Rıza Nur'da da eşcinsel eğilimler ortaya çıkmış ve kendisi de bir Harbiye öğrencisine delicesine tutulmuştur.
Rıza Nur -eski oğlancıların yaptığı gibi- saf ve pak sevgi olarak tanımladığı bu aşkın fiil-i livata (anal ilişki) ile sonuçlandığını da yazmak zorunda kalmıştır