Ve her şeye rağmen, Kürtlerin dinamik ve ilginç bir edebiyatları olduğunu bilmeli ve bu edebiyatı öğrenmeliyiz. Eğer bunlar bilinir ve öğrenilirse hem Kürt insanı daha rahat anlaşılacaktır hem de Kürt sorunu daha rahat çözülebilecektir
Buna eminim.
Belki de hâlâ çocuktum: İstemediğim konuları bazan düşünmemeyi başarabiliyordum. Bazan da tam tersi oluyor, düşünmeyi istediğim bir resmi ya da kelimeyi aklımdan hiç çıkaramıyordum.
Dün telaşla evden çıkıp
Dağınık saçlarımla sana geliyordum.
Son kurşun,
Son pusuda,
Son nefesimi almasaydı eğer,
Sana doğum gününde
Kardan bir kadın yapıp armağan edecektim
Sevgilim,
Gelemedim,
Özrüm cesedimin sol cebinde kahretsin,
Atkımı da evde unuttum ve şimdi
Çok üşüyorum sevgilim...
Nasıl nar ağaçları, çiçekleri ve renkleri, tüm farklılıklarına rağmen, insana huzur veren mükemmel bir uyum içindeyse, insanlık da, kıtalar, renkler, farklı diller, kültürler, dinler, alışkanlıklar, gelenek ve görenekleriyle renkli bir uyum içindedir. Ama bu uyumu bozan, kışkırtıcıları ve et kafalı generalleri aracılığıyla bizi bir çılgınlıktan diğer bir çılgınlığa sürükleyen bir canavar var; milliyetçilik, şovenizm ve ırkçılık.
“Bağnaz milliyetçilik.”
Yüzyılımız, ırkçı, milliyetçi, şovenist dalgalar ve savaş rüzgarlarıyla tüm insanlığı kasıp kavuran cani ve çılgın bir yüzyıl.
Caniler ve çılgınların cenneti bir yüzyıl oldu.
Hiçbir yüzyıl artık bitirmek üzere olduğumuz bu yüzyıl kadar kanlı ve gaddar olmadı. İnsanlık hiçbir zaman “insan insanın kurdudur” diyen Roma’nın ünlü sürgün şairi Ovidius’u bu kadar haklı çıkarmadı.
Hiçbir zaman “bizden olmayanlara” karşı bu kadar düşmanca, önyargılı, tehditkar ve saldırgan olmadık.
Niye bu kan, bu kin, bu öfke, bu nefret, ey geçmişinden, deneyimlerinden hiçbir ders çıkarmayan, hemencecik çılgınlığın ve şiddetin cazibesine kapılan, “hep ben hep biz” diyen unutkan insanoğlu ?