Sakın üşütme. Sakın yaşlanma. Sakın yıkılma. Sakın, sakın, o güzel ruhunu ayaza tutma. Tahtadan defterler yap, deniz kabuklarından kutular, şiirin yetişemediği müzikleri duymak için kalbini yastığın altına koy. Senden çalındıkça çoğalan hayatı, gözyaşlarından çıkardığın mutluluğu anlat. Gözlerindeki aşkı değdir parmaklarının biçimlediği her rüyaya. Senden bana ulaşan rüzgarın da adı bu olsun... Bana içeriyi bilmiyorum diye daha çok kız, ama n,olur daha güzel kız.
"Atur taraflarında iblislere nasıl bakarlar?"
"Korkuyla. Onca din beyinlerini mayıştırır."
"Peki ya Vintas'ta? Oradakilerin hatırı sayılır bir bölümü Tehlin'dir. Onlar da mı aynı şekilde düşünürler?"
"Öyle şeyleri aptallık olarak görürler. İblis lafını genellikle mecazi anlamda kullanırlar."
"Madem öyle, Vintas'ta geceleri neyden korkulur?"
"Feylerden."
"Draugarlardan."
"İkiniz de haklısınız, tabii ülkenin neresinde bulunduğunuza bağlı olarak. Ve burada, Birleşik Eyaletler'de insanlar her iki fikre de kıçlarıyla gülerler."
Çocukken geleceğe pek kafa yormayız. Bu masumiyetimiz sayesinde çoğu yetişkinin aksine hayatın tadını çıkarabiliriz. Gelecek kaygısı duymaya başladığımız gün, çocukluğumuzu geride bıraktığımız gündür.
"Bunun yerine rüzgarı çağırmayı mı öğrenmek istiyorsun? Şansına küs, E'lir. Yazmadan önce harfleri öğrenmelisin. Şarkılar çalmadan önce parmaklarını tellere nasıl basacağını kavramalısın."
Bir süredir inceleme yazmıyordum. Bunun sosyal, siyasal ve ekonomik sebeplerine girmeden önce inceleme yazmak isteyen fakat eli bir türlü kaleme gitmeyen birini düşledim. Kitap okuma ve inceleme amacıyla bir araya gelen bir toplulukta neden eskisi kadar inceleme yazılmadığını, içerikten görselliğe doğru gidişi ve rüzgârın nereden estiğini anlamaya
Adı Arthur Gordon Pym. Rüzgarın neredeyse kasırgaya döndüğü okyanuslarda bir o yana bir bu yana savrulan ''Grampus'' adlı gemide maceradan maceraya rota çiziyor.
Güney Kutup bölgesinde yaptığı geziler sırasında korkunç karşılaşmaların; yamyamlık, kızıl dişli garip görünümlü hayvanların toplu ölümü ve belki de en ürpertici olanı ''H. P. Lovecraft evreninden yaratıklar ile burun buruna gelmesi, bu durumu aşması onu iyi bir kaşif ve başka Poe kitaplarında kurnaz bir dedektif haline getirir.
Korku öyle distopik bir toplum yaratır ki bu toprak ve denizlerde, sınırların dışına kimse çıkmak istemiyordu. Bu baskılı ortam yaşadığımız hayatın kimine göre aynısı kimine göre zıttıdır. Baki kalan, kalplerin içindeki keşfetme arzusunun yüksek sesli yankıları.
Denizci olmak bana göre zor. Kaptan olmak daha zor. Her kararı sen verirsin, mürettebatın seni can kulağı ile dinler. Yelkenleri açınca gitmez gemiler sadece.
Poe evrenine girdiğinizde bir evde kısılı da kalabilirsiniz dev dalgalarla da boğuşabilirsiniz. Okurlarını her daim kaotik bir düşünce kalıbının içinde yoğursa da hayata dair iyi güven dersleri alırsınız. ''Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Hikayesi'' ıssız Antarktik Okyanusunda karanlıkta kalırsanız size ışık olacak.
Kitabın ve Kvothe'nin hikâyesi o kadar yoğun ki nereden başlasam orası en ortası olur. İlk olarak Kvothe'den ve onun etrafındaki karakterlerden başlamak istiyorum. Genellikle okurken bu çocuk niye böyle düşüncesiz davranıyor dediğim çok yer oldu. Hani bu kadar zeki birinden bahsediliyorsa ben de bunu görmek isterdim. Dersler konusunda
"Bana bir süre için rüzgâr olmayı öğret," diye rica etti delikanlı. "İnsanlar ile rüzgârların sınırsız olanaklarını birlikte konuşabilelim."
Rüzgâr meraklıydı ve bu da bilmediği bir şeydi. Bu konuda söyleşmek isterdi ama bir insanı rüzgâra nasıl dönüştürebileceğini bilmiyordu. Ama gene de bir yığın şey biliyordu. Çöller oluşturabiliyor, gemileri batırıyor, ormanları yerle bir ediyor ve türlü türlü müziklerle, tuhaf gürültülerle yankılanan kentlerde dolaşıyordu. Becerisinin sınırsız olduğuna inanıyordu. Ve işte karşısına bir genç çıkmış, kendisinin başka şeyler de yapabileceğini kanıtlamak istiyordu.
"Buna Aşk adı verilir," dedi delikanlı, rüzgârın, isteğini yerine getirmeyi kabul etmek üzere olduğunu görünce.
Haksız yere suçlanmak zordur, ama hayatlarında bir kitap açıp okumamış veya yaşadıkları yerden yirmi kilometre bile uzaklaşmamış kişilerin sana tepeden bakması daha da zordur.
Öyle birini, yani size sarıldığı zaman hiç düşünmeksizin gözlerinizi dünyaya kapayabileceğiniz bir kişiyi bulabilirseniz, kendinizi şanslı sayın. Sadece bir günlüğüne, hatta bir dakikalığına bile olsa.
bu kitabı okuyun.
yolculukta, her bir bölümü tek tek düşünerek, birkaç kez okuyarak hatta, sindirerek.. sonra bir de bir göl kenarında, kuş sesleri ve rüzgârın eşliğinde tekrar..
bilmiyorum, basit gibi görünen sözcükler ve zaten bildiğim olaylar neden bu denli tesir etti?
yazar Kuran'da geçen kıssaları kendince kısa ve öz, biraz şiirsel bir üslupla anlatmış.
iki bölümü var kitabın, ilk bölümün adı "bir", ikincisi "çok". evet, vahdetten kesrete.
zarif ve ince her şeyi sevdiğimizden belki de.
zarif ve güzeldi kitaptakiler. zaman ayırmaya değer bence.