“Kim O'ndan yüz çevirirse, o kimse kıyamet günü orada ebedi kalacağı ağır yükleri sırtlanacaktır. Kıyamet günü taşınılan bu ağırlıklar ne kötüdür” (Tâhâ,100-101) Şüphesiz ki, kalbe ağır gelen ve nefsin yüce derecelere çıkmasını engelleyen bu ağırlık ve yükler, hissedilir ve ağır cisimlerden oluşan yükler değildir. Bilakis bunlar, şehvet zincirleri ve vurulmuş kelepçeler olarak, nefsi nur âleminden gurur âlemine çeken nefsâni kalıntılar ve dünyayla bağlantılı huylar babından şeylerdir. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kafirler için ateşten biçilmiş elbiseler vardır”(Hacc,19) Kendi yerinde açıklanacağı üzere ahlâk ve melekeler, insani nefsin kendileriyle şekilleneceği cevheri suretler olacaktır ve nefis onları ahirette giyinecek, onlar da ona bir örtü ve elbise olacaktir.
Falkenhein, Mustafa Kemal Paşa'nın telkinleri ve kurmay bir subay olan Binbaşı Franz von Popen'in öğütleriyle Bağdat'ı almaktan vazgeçti. Bu sefer Filistin Cephesi'nde bir taarruz tasarladı. Mustafa Kemal Paşa şartların aleyhimize olduğunu gördü ve boş maksatlarla Türk askerlerinin beyhude yok edilmesine razı olmadı ve kendi
Yeditepe YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Allah Teâlâ; kendisinden ve âyetlerinden gafil kalmayı, yakıcı cehennem ateşine ve acıklı azaba dönüş yeri olarak kıldı. Böyledir çünkü cahil kimselerin nefisleri, dalma cismani lezzetlere, dünyalık amaçlara ve dünya şehvetlerine doğru meyleder; çünkü böyle bir kişi bu şeylerden başka hiçbir şey bilmez! Rabbani ârife gelince, -ilimle kemâle eriştiğinden, cismâni ve değersiz şeylerden yüz çevirdiğinden dolayı- onun nefsi daima, Cenâb-ı Hakk'ın yakınlığını umarak İlâhi Kuds âlemine doğru teveccüh eder. Çünkü kim bir şeye aşk beslerse, Allah onu onunla haşr eder. Cahil ancak batıl şeylere ve geçici dünyalık kuruntulara aşk besler.
Sonra her kim Allah hakkında cahil kalırsa eşyanın tümü hakkında cahil kalır. Öğrendiğin gibi, malulün zâtını bilmek ancak illetini bilmekle olur. Kim eşyadan cahil kalırsa, ahirette helak olanlardan ve bunun sonucunda da Allah katında unutulanlardan olur ki ahiret neşetinin idraki bir varoluşa dayandığını daha sonra açıklayacağız.
Allah'a yakınlaşmada ve uhrevi saadeti elde etmede en büyük dayanağa ve en sağlam kulpa işaret edilmesi, salt amel ve itaati değil de ilim ve marifeti elde etmeyi teşvik etmektir; her ne kadar salih amel ilme vesile olsa da bu böyledir. İlim sonuç ve gayedir, amel ise ekin ekmek gibidir. İlim ve marifet sonuç, amel öncül gibidir. İlim hizmet edilen sultandır; amel ise hizmetçi, kul ve ücretlidir.
Ey Allah'ım sana hamd ediyorum. Ey yerlerin ve göklerin melekütunu elinde bulunduran; ey eşyanın kendisine döndüğü ve kendisini arzuladığı ya el-Hayyu Ya Kayyum! Yalnız seni arzular, senin için namaz kılar ve oruç tutarız. Sen ki varlığı ayakta tutan, hayrı ve iyiliği bahşeden, (gökten) bereketler ve hayırlar yağdıran, hareketlerin ve arzuların gayesi, aydınlanmaların ilk nedeni ve iştiyakların son noktası, işleri düzene koyan, nurların nuru, âlemlere hayat veren ve yerlerin üzerinde gökler inşa edensin. Kelimelerinin nurlarıyla bize yardım et, kitabının ve âyetlerinin sırlarıyla kalplerimizi aydınlat, tabiat ve cehalet karanlıklarını nefsimizden arındır. Bizi karanlıklar âleminin kirlerinden, nurlarının müşahedesine, ışıklarının seyrine ve yine bizleri sana yakin kimselere komşu olmaya, seni tesbih edenlerle ve melekütunu mesken edinenlerle arkadaş olmaya eriştir.
Reklam
1.000 öğeden 881 ile 890 arasındakiler gösteriliyor.