Hani Mûsa'nın annesi yavrusunu suya bırakma emrini almıştı ya.Ne hoş öğretiyor terbiye eden Rabb tevekkülü sana bana."Sen sakın üzülme mahzun olma.Biz onu sana döndüreceğiz" diyor ya.Amellerimiz, umutlarımız, hüzünlerimiz hatta umitsizliklerimiz suya bırakılmayı bekliyor.Degil mi ki, Mûsa'nın Rabbi yanı başımızda, şah damarımızdan yakın bize, boğmayacak bizi bu dünyanın boz bulanık nehri.
Sayfa 66
Serçenin Avcıya Nasihati
Avcının biri kuş avlamak için tuzak kurmuştu. Tuzağa küçük bir kuş yakalandı. Minik kuşu eline aldı. Hayret! Minik kuş konuşuyordu. Minik kuş: - "Ey büyük efendi! Sen birçok koyunlar, sığırlar, develer yedin. Onların etlerinden bile doymadın ki, benim etimle mi doyacaksın? Ben senin dişinin kovuğunu bile dolduramam.Şayet beni salıverecek
Reklam
Bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan... Ama ben çok zekiyim... Sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına... Herkes yattıktan sonra... Orada olduğunu biliyorum diyorum ona... Bu yüzden sakın üzülme... Sonra yerine koyarım onu yine... Orada biraz daha ötmeye devam eder... Tamamen ölmesine de izin vermiyorum... Ve böylece birlikte uyuyoruz, gizli bir anlaşmamız var gibi... Bir erkeği ağlatmaya fazlasıyla yeter bu... Ama ben ağlamam! YA SİZ?
Nezahat Onbaşı
Emin Bey (Bursa)- Efendim, bu Nezahat Hanım denilen küçük hanım, mini mini hanım sekiz yaşında öksüz kalmış, babasının da başka kimsesi olmadığı için babasının kucağına düşmüş ve Harb-i Umumiye'de muhtelif cephelerde bu çocuk harp içinde büyümüştür. Hafiz Halid Bey denilen zat da gayet kahraman bir kumandanımızdır. O kahramana layık bir çocuktur. O çocuk kendi eliyle yüzü (100'ü) mütecaviz (aşkın) düşman öldürmüştür. Ne zaman bir neferin (erin), bir zabitin (subayın) sarsıldığını görse hemen yanına koşar, Haydi beraber çarpışalım" der, onunla beraber çarpışır. Babasından ufak bir tereddüt görse hemen babasına koşar, "Aman baba, hiç müteessir olma (üzülme). annem vákia (gerçi) ölmüştür, seni de vururlarsa ben yetim kalmam, bana millet bakar, haydi babacığım" diyerek bu suretle teşvik eder ve kim bir parça sendelerse Nezahat Hanım mutlaka onun yakasına yapışır. Bu çocuk mutlaka muhtac-i taltiftir (ödüllendirilmeye muhtaçtır). İlk İstiklal madalyasını bu çocuğa verirsek büyük bir kadirşinaslik gösteririz. Onu arz edeyim, bütün askerlerimiz buna "Türk Jan Dark'ı" namına vermişlerdir.
Hak, Batıl, Yardım, Zafer Gibi Konular Hakkında Bir Diyalog
BİR DİYALOG Bir gün biriyle karşılıklı konuştum. O sordu, ben cevap verdim : - Biz Hakk yolda değil miyiz? Düşmanlarımız da bâtıl yolda değiller mi? - Evet, elbette.
Sayfa 213-216
Azizim! Sen o sultanları gözünün önüne getir ki onlar dünyaya geldiler. Lakin dünyaya itibar etmediler. Dünyanın arkasına düşüp hırsla dünyalık toplamaya çalışmadılar. Ahiret amelleriyle meşgul oldular. Onlar, bu dünyanın ahiret yolunun üzerinde bir yol uğrağı olduğunu anladılar. Buna aldanmak olur mu? Yol tedarikinde bulunup kafileden ayrılmadılar. Bu dünyaya gönül verip aldanmadılar. Aziz kardeşim! Temiz ve pak erler ile aziz canları gör. Onlar bu dünyaya aldanmadılar. Allah-u Teâlâ kendilerine ne verdi ise nefislerinden kestiler. Kendi nefislerine vermeyip fakirlere dağıttılar. Açları doyurup, çıplakları giydirdiler. Muhtaçları arayıp buldular. Kapılarına gelenleri mahrum etmediler. Darda kalanların gönüllerini ferahlattılar, işlerini gördüler. Şu hadis-i şerifi kendilerine düstur edindiler: “Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allah-u Teâlâ da onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslüman’ın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyamet gününün en sıkıntılı zamanlarında Allah-u Teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır.” Akıllılar, bu dünyada şu üç şey ile meşgul olurlar. Böylece onlar herkesin üzüldüğü gün, bayram ederler: 1) Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk edesin. 2) Her şeyden kurtulasın. 3) Rabb’inle buluşmadan, Rabb’in senden razı olsun. Bunlara riayet eden kimse, Allah-u Teâlâ ile görüşüp kabrine öyle gider.
Reklam
1.000 öğeden 721 ile 730 arasındakiler gösteriliyor.