Ayna Çarpması adlı ilk kitabıyla Haldun Taner ve Yunus Nadi Öykü Ödülü alan Murat Özyaşar’dan Uluslarası Balkanika Ödüllü ikinci öykü kitabı “Sarı Kahkaha”yı okudum.
Yazarın doğduğu toprakların izlerini taşıyan, umudu ve isyanı içinde barındıran trajik öykülerdi bunlar. Murat Özyaşar; derinlerdeki kesiklerin, insanı daraltan bunalımların, unutulmaya çalışan anıların izini sürüp gün yüzüne çıkarıyor. Doğduğu coğrafyada yaşanan acıları, tarihsel ve toplumsal sancıları
edebiyatın kurgusal dünyasında işleyerek biçimlendiriyor. Kadim zamanlardan gelen baba figürü onun eserinde
erki temsil ediyor ve babayla yani iktidarla olan çatışma hiç bitmiyor. Murat Özyaşar, düşünsel
kurguyu; imgesel ve masalsı bir anlatımla bütünleştiriyor. Ana dili Kürtçe olan yazarın bu derece işlek bir dil kullanması şaşırtıyor. Çalışılmış, demlenmiş dil, okuru adeta büyülüyor.
“Duydum, sessizlik de kulaklarla duyulan bir şeymiş. Gördüm, karanlık da görülen bir şeymiş. Durduk. Durunca lal oldu dünya, yanımızdan yöremizden aktı hayatlar…”s.17
”Bir gölge gibi dolaştım dünyada, yüzüm başka güneşlere ayarlı. Bu ne telaş ya, sanırsın bir kavgaya gider gibi yürüyorum. Sakin ol, dedim kendime, bunu kendime dedim, dünya sakin olanlarındır.” s.64
“Dileğimdi, duam olsundu: Hayata sabırla katlanmam gerektiğini öğretecek kırk düğme bir yelek verseydin bana.”s.67
“Babalar öyledir işte, ölünce herkesten çok ölür.”s.86
”Herkes ölüsünün ardından kahkaha atar, işte bu krizin, işte bu kahkahanın adıydı Sarı Kahkaha.”s.87