1.Dünya iki yüzlülükte altın çağını yaşıyor. Hemen her alanda bir ikiyüzlülük almış başını gidiyor. Araştırmaların, bilimin bunca ilerlemesine, üniversite mezunlarının, akademisyenlerin bunca çoğalmasına karşın en önemli sosyal konular içerik olarak köydeki Dilber teyzenin seviyesini aşmıyor çoğunlukla.
Mesela şiddet mevzu. Tüm dünyada yükselen
Eflakı'nin Menakıbu'l-Arifin' de Sultan Veled, babası Mevlana' dan şöyle bir hikaye nakleder: "Şam' da yaşayan yakışıklı bir Mevlevi' olan Şeyh Ali Hariri, kime nazar etse o derhal ona mürit olurdu. Giydiği hırka parça parça idi. Bu nedenle sema ederken vücudunun her tarafı görünürdü. Halife'nin oğlu bu adamı gördü ve hemen ona mürit oldu. Mısır'da bulunan halife bunu duyunca bu Mevlevi şeyhini öldürmek istedi. Lakin o da görür görmez şeyhe teveccüh etti. Halifenin karısı da onu görmek istedi. Mevlevi şeyhini evlerine davet ettiler. Kadın onu görünce ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi. Şeyh cinsel organını kaldırıp kadının eline verdi ve 'senin istediğin o değil, budur' dedi ve sema' a başladı. Bunun üzerine halifenin itikadı bir iken, bin oldu.' Yine Eflakı'nin anlattiğına göre; 'Mevlana'nın karısı Kira Hatun, 'kocam uzun zamandır az yemek yiyiyor, az uyuyor, ağır riyazat yapıyor, acaba onda şehvet kaldı mı, tamamıyla erkeklikten uzaklaştı mı?' diye içinden geçiriyormuş. Mevlana Hazretleri de bunu hissedip, o gece hanımını şereflendirir. Kükremiş aslan gibi bir gecede 70 defa hanımıyla cimada bulunur. Kira Hatun Mevlana'nın elinden medresenin damına kaçarak kurtulur. Mevlana karısına, 'Daha tamam olmadı gel!' diye ısrar eder.
Dünya iki yüzlülükte altın çağını yaşıyor. Hemen her alanda bir ikiyüzlülük almış başını gidiyor. Araştırmaların, bilimin bunca ilerlemesine, üniversite mezunlarının, akademisyenlerin bunca çoğalmasına karşın en önemli sosyal konular içerik olarak köydeki Dilber teyzenin seviyesini aşmıyor çoğunlukla.
Mesela şiddet mevzu. Tüm dünyada yükselen
Sen benim zengin olmadığımı nereden çıkarttın?!
Benim gözlerim vardır, yetmiş iki rengi seçer, ellerim vardır tutar, ayaklarım vardır basar, ağzım vardır söyler, dilim vardır tadar. Gökyüzünün ışıltılı mavisi benimdir! Yerin yeşili benim kokar! Nehirlerdeki suyu kana kana içen de benim, şu mis gibi havayı içime çekip can bulan da! Geceleri yıldızlar beni izlesin diye döner, Kuzey yıldızı bana göz kırpar, Samanyolu her gece türlü oyunlar sahneler. Gökyüzünde Aslan ve Ayı benim için çarpılır, Avcı'nın omzu benim için kızarır, Sema lar benim için toz toplar ve yağmur bırakır!Kim demiş ben fakirim diye! Dünyanın en zengin insanı benim!
‘Düşünsenize, kitap okumak ne eşsiz bir uğraş...
Bütün yazarlar sizin arkadaşınız, onları tanısanız da tanımasanız da. Shakespeare arkadaşın, Moliére arkadaşın, Yaşar Kemal arkadaşın, Reşat Nuri Güntekin arkadaşın, Nazım Hikmet arkadaşın.. Kitaptan, bilgiden daha heyecan verici bir şey olmadığı için bunun peşine takıldım herhalde.
Bilgiyi bir tür ‘beyin ateşinin’ üzerinde eritip onu yeni bir kalıba dökmek, yeni baştan bir şey yaratmak... Belki bir heykel... Kendi bedeninizle birlikte yeniden biçimlendirmek... Bilgi, nihayetinde vücut dilini de şekillendiriyor