Yukarıda, San Leonardo Sokağı'nın çıkışı yakınlarında, devasa, görkemli ve neredeyse aynı boyda iki selvi ağacı vardı. Birbirlerine bitişik duruyorlardı ve etraflarında yoldaşları yoktu. Bir keresinde, o selviler biz ikimiziz ve onlar kökleriyle yer altını, dallarıyla göğü nasıl sardıysa biz de hayata ve geleceğe öyle sarılmak istiyoruz demiştik. Ve hatta o selvilerin kaderini paylaşacağımızı ve onlardan biri kesilir ya da üzerine yıldırım düşerse bizden birinin başına da aynısının geleceğini söylemiştik. . . Hatırlıyor musun? Fakat o iki selvi hala orada, ne fırtına yıktı onları ne de bir balta vuruldu onlara; ve serçeler akşamları aşk cıvıltıları için dallarına konuyor hala.
Dinle zarîn, zaman gövdemizi un ufak etmekte, tıpkı kayan bir yıldızın boşlukta dağılması gibi. Sen sokakta çarpışan şifacı sevgileri unut, kollarını iki yana açmanın kucaklama olduğunu da. Sen yürü, kanatlarına dolan havadan başka yön bilmeyen serçeler gibi yürü.. 🐥
Seviyormuşun beni" dedi.
"Evet" dedim.
"Peki ne kadar seviyorsun?" dedi.
"Minik bir serçenin göz yaşı kadar." dedim.
"O kadarcık mı? O kadar mı
değersizim" dedi
Serçeler göz yaşı döktüklerinde
ölürler dedim.
"Sustu."🍂