Herkese merhaba
Başlık; Konu başka içerik bambaşka yazılmış bir hikaye.
Dikkat Dikkat Dikkat bu yazı sert ve ağır kelimelerden oluşacaktır. Ona göre okuyunuz.
Hemen konusu yazıyorum;. İç dünyasında, kendi cennetinde, neşe dolu evinde ve sımsıcak yuvasında yaşamaya alışmış bir hemşire olan Zeynep Maral Tandoğan ve ondan çok farklı bir mizaca
.
Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim:
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen;
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Herkes bir özleyişle yaşar... Ben de öylece
Altaylar’ın ve Tanrı Dağ’ın çevresindeyim.
Merdânelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kâşânesindeyim.
Artık vedâ zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim
.
Kimi insanın ruhunda bir yüce ateş yanar, ama kimseler gelmez ısınmak için yanına, ve gelip geçenler sadece bacadan çıkan bir parça dumana bakarlar- sonra yollarına giderler.
"Amel-i salih gibi ticaret,
sevap gibi kazanç,
Allah'ın tevfiki gibi fayda,
tevazu gibi asalet,
ilim gibi şeref,
şüphelilerden uzak durmak gibi vera,
güzel ahlak gibi Allah'a yakınlık,
farzları eda gibi ibadet,
tedbir gibi akıl,
birlik ve beraberlik gibi insanı kendini beğenmekten uzak tutan başka bir haslet yoktur."
Hz Ömer
...Şurası muhakkak ki bazı hallerde
Şöhret gelişir nefretlik suçlar sonucunda Çevremizden övgü almak, ün ve şeref uğruna
Kalbimizin niyetlerini zorlamak zorunda kalırız...