Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

serhat

serhat
@serhatld_
tarih/felsefe/sosyoloji
Makine Mühendisi
Üniversite
Bursa
6 Temmuz
32 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
AGNOSTİSİZM
"Yani bir agnostiğe göre "gnostik derken yalnızca Antik Çağ Gizem Kültlerinden bahsedemeyiz, bilakis İslâm, Hristiyanlık ve bütün mitolojiler de temelde gnostiklerdir ve agnostisizm, bütün bunlara ve aynı zamanda Tanrı'nın olmadığı bilgisine sahip olduklarını iddia eden ateistlere karșı eșit mesafededir."
Reklam
İlk Sesler, DP
"Ne var ki 1 Haziran 1945'te parti içindeki eleştirmenler, açıkça kendilerini gösterip ilk kez iktidar sorununu gündeme getirdiler. Gelecekteki Demokrat Parti'nin 4 kurucusu (Celâl Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes), anayasada belirtilen milli egemenlik ilkesinin tam olarak uygulanmasını ve Parti işleyişinin demokrasinin temel ilkelerine göre yürütülmesini isteyen bir öneriyi parti meclis grubuna sundular. Parti örgütü ılımlı tepki gösterdi; dördünü CHP'den ihraç etme önerisi bile gelmedi, Aksine, parti içinde, eleştirmenlerin CHP'den ayrılıp kendi partilerini kurmaları gerektiğini düşünen bir grup bile vardi ve İnönü'nün bu görüşü teşvik ettiği söylenir. 2 Ne var ki yeni bir siyasi parti kurma girişimi, CHPli bir muhaliften değil, Nuri Demirag adlı bir istanbullu sanayiciden geldii, 7 Temmuz 1945'te Demirağ, Milli Kalkınma Partisi'ni kurmak için hükümete başvurdu ve ağustosta izin verildi."
Toprak Reformu
"Toprak reformu yasa tasarısı toprak ağalarının siyasi ve ekonomik gücünü zayiflatacak ve devletin elini güçlendirecek bir önlemdi, Gerçek sorun buydu ve CHP'nin açık sözlü savunucularndan biri olan Necmetin Sadak, bunu çok güzel ifade ediyordu: "Arazi mülkiyet rejiminin ve onun doğurduğu mülkiyet yapısının bir memleket iç politikası ile de ilgisi vardir. Elverişsiz bir arazi mülkiyet bünyesi, kişilerin münasebetlerinde ahenksizlikler meydana getirdiği gibi, kişiler ile devlet arasında anlaşmazlıklara çığır açabilir. Büyük arazi mülkiyetine dayanan mahalli nüfuzların, devlet otoritesinin zayiflamasını intaç ettiği çok görülmüştür. Bu bakımdan her memleket, yerleştirdiği devlet zihniyetine yaraşır bir arazi mülkiyeti bünyesi yaratmak zorundadır...." Demek ki devlet "tek parti zihniyeti"ni muhafaza etmek istiyorsa, toprak sahipliğinin yapısını da değiştirmelidir, çünkü toprak ağalanı devletin otoritesine yönelik ana tehditlerden biriydi."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Parçalanan Siyasi İttifak
"Savaş sonrası Türkiye'sinde günün temel konusu, hemen hemen bütün kesimlerde büyük sıkıntlara yol açan hükümetin ekonomik politikasıydı. Bu politikanın belirgin özelliği yükselen enflasyon, kentsel bölgelerdeki mal kıtlığı ve ürünlere konulan narhtı. Bu politikayı güçlendirmek için, hükümete geniș olağanüstü yetkiler veren Milli Koruma Kanunu da dahil, ağır bürokratik denetim mekanizmaları kuruldu. Bu müdahaleci politikanın siyasi sonucu, cumhuriyet rejiminin ilk 20 yılı boyunca istikrar ve sükunet sağlayan siyasi ittifakı parçalamak oldu."
Zât-ı Şâhâne
"O zamana kadar henüz bu gibi neşriyata alışmamış olan Abdülhamid, Ahmed Rıza Bey'in bu vaziyeti karşısında şaşaladı. Bahusus (özellikle) irâde-i seniyeye rağmen onun avdet etmemesinden büsbütün kuşkulandı. Ahmed Rıza Bey'in bir sene evvel maaş tahsisi istirhamıyla (arz ile) takdim ettiği istidayı hatırladı. Neşriyatı terk etmek ve münhasıran (sadece) tetkikatı ilmiye (araştırma ilmi) ile iştigal eylemek (uğraşmak) şartı ile mahiyye (aylık) ne miktar paraya ihtiyacı olduğunun Ahmed Rıza Bey'den sorulması hakkında Paris Sefiri Esad Paşa'ya haber yolladı. Fakat Rıza Bey'i seferathaneye celp ve irâdeyi tebliğ eden sefir, onun tarafından şu cevapla karşılaştı:"Zat-ı Şahane'nin beni hatırladıklarına teşekkür ederim. Şimdilik hayatımı temin edecek kadar para kazanabiliyorum. Buna binaen hiçbir şeye ihtiyacım yok. Neşriyatı terk etmek cihetine gelince, bunu yapamam. Çünkü devlet ve milletimin bugünkü idâresizlik yüzünden maruz kaldığı felâketi görüp de göz yumamam. Zat-ı Şahane, bu neşriyattan mustarip oluyorlarsa, Memaliki mahruse-i şahaneleri dâhilinde islâhat yapsınlar; halka sükûn ve refah temin buyursunlar." Aşağı, yukarı bu mealde olması lâzım gelen bu ifâdede en hakiki bir vatanperverlik mevcut idi."
Reklam
Karamanlı Rumlar, Saf Türkler
"Maalesef mübadeleye bilhassa Karamanlı Rumlar denilen Hristiyan Türklerin tabi tutulması gelecekteki Türkiye için bir noksan yaratacaktır. Hiç Yunanca bilmeyen okudukları İncil dahi arhon oklit denen Yunan harfleriyle yazılan saf Oğuz Türkçesi kullanan bu kavmin Anadolu'dan Venizelos'un isteği ile nakil mecburiyetinde kalması üretim hayatımızda ve laik bir Türk vatanının doğuşunda ve gelişmesinde sorun yaratmıştır. Gazi Paşa İtilaf Devletleri'nin tüm baskıları karşısında barışı korumak için bu mübadeleyi kabul etti."
Sayfa 124Kitabı okudu
İşgal Altında İstanbul
"İşgal kuvvetleri ve komutanları İstiklal caddesi'nde resmi geçitlerle varlıklarını hissettiriyorlardı. Özellikle şehrin Hristiyan azınlıkları tarafından karşılanıyorlardı. Yahudi cemaati işgalde fevkalade tedbirli davranmıştır. Ön plana çıkmadıkları gibi işgal kuvvetleriyle her türlü işbirliğinden de kaçınmışlardır."
Sayfa 118Kitabı okudu
Ankara (ANCYRA)
"Bu bakımdan 19. ve 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki Ankara vilayetinin ve Ankara şehrinin konumunu ele almakta fayda var: Ancyra, Roma devrinde Galatya denen eyaletin, yani Keltlerin kurduğu bir bölgenin başkentidir. İmparatorluk içindeki en zengin ve üretken şehir olduğunu söylemek zor ama bir ordu merkezidir, önemli bir kontrol noktasıdır. Roma İmparatorluğu'nun üçüncü asrındaki bazı eserler burada da görülür: tiyatro, Caracalla'nın kurduğu Roma hamamı, eski Kibele kültünden bozma İmparator Augustus'un adını taşıyan mabet (Monumentum Ancyranum) gibi."
Siyasi deha
"Meclisin açılması Türkiye sathındaki redd-i ilhak cemiyetleri, vilayet-i şarkiyye müdafaa-i hukuk cemiyetleri gibi muhtelif direniş gruplarının bir araya toplanmasından sonra oluştu. Büyük bir başarıdır. Birçok düşünürün ve yazarın ifade ettiği gibi, askerî zaferden de evvel temeli oluşturan önemli bir başarıdır. Mustafa Kemal Paşa'nın siyasi gücünün göstergesidir. Ankara böyle büyük bir millet meclisinin oluşumunu, çalışmasını ve mücadelesini desteleyecek bir bölge olarak daha o günden modern tarihe adım yazdırmıştır. "
Alman Seviciliği Değil
"Birinci Dünya Savaşı için, Türklerin baştan Alman taraftarı olduğu söylenir. Öyle değildi. İttihatçılar en başta İngiltere ve Fransa'ya yanaşmak, onlarla müttefik olmak istiyorlar ama dışlanıyorlar. Niye dışlanıyorlar? İçeride Alman taraftarlığı olduğundan değil. Zannediliyor ki, Balkan Savaşları ile birlikte Türklerin askerlik özellikleri kaybolmuş gitmiş; "Ne yapacağız onları!". diyorlar."
Reklam
İsmet Bey
"Bu, düzenli bir ricattı. Her geri çekilme, yeni bir cephe teşkili demekti ve bu hareket düşmanı yıpratmıştır. İsmet İnönü, İstiklal Savaşı kurmay kuvvetlerinin başında gelir. Gençliğinden beri kurmaylık vasfıyla öne geçmiştir. 1906'da Harp Akademisi'nden mezun oldu. 1903'te üç sene evvel Topçu Harbiyesi denen ve Fransız topçu eğitimi geleneğine uygun bir şekilde mühen dis olarak yetiştirilen, bu yüzden "Mühendishane” de denen okuldan mezun olmuştu."
Trablusgarp
"Gidenlerin arasında Mustafa Kemal Bey, Ali Fethi Bey, Cami Bey gibi mutena genç komutanlar vardı. Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı'nın komuta kuvvetlerinin ilk büyük talim tecrübe yeri Trablusgarp olmuştur denebilir."
Doğu ve Batı Felsefesi
"Ancak filozof denen insanın toplumun kendisine sağladığı kollektif dünya görüşünü, mitolojik-dinsel tasavvurunu özel bilgi, birikim ve düşüncesiyle eleştirerek, aşarak bireysel-kişisel çabası sonucu, dünya hakkında bütünlüğü olan, sistemli, tutarlı, akılsal bir tasarım geliştirmesi gerekir ki, sözü edilen Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarında bu tür bir çabanın ve böyle bir çabayı temsil eden bir insan tipinin ortaya çıkmış olduğunu gösteren herhangi bir şeyin mevcut olduğu henüz kanıtlanmış değildir. Başka deyişle elimizde bulunan veriler henüz bu eski uygarlıklarda felsefe adı altında zikredilebilecek bir düşünce faaliyeti ile böyle bir düşünce faaliyetinde bulunma çabası içinde olan bir insan tipinin varlığına tanıklık etmemektedir."
Sayfa 49 - Alfa
" Ulemanın başını çektiği iktidar kervanına karşı bir protesto eylemi olarak görünen tasavvuf ve tarikatlar, genellikle otorite ve geleneğin hizmetindeydi. Bunlar kişinin bir "rehber"e (pîr, şeyh, vb) teslim olması, "ben" olmaktan çıkıp "biz”leşmesi, tevekkül ve kayıtsız şartsız başeğmeyi öğrenmesi gibi esaslara dayalıydı. Böylece kentte olsun (esnaf toplulukları) köyde olsun, tasavvuf ve tarikat odakları, otoriteye başeğme felsefesini tabana indiriyor, kaderci ve hiçbir şeyi sorgulamayan bir kitle yaratmaya aracılık ediyorlardı. "
Sayfa 31 - Yapı Kredi Yayınları
71 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.