Muhtelif Evhamlar Kitabı
Adı sizi yanıltmasın zira beni yanılttı. Adını ilk gördüğümde bana çok iç açıcı gelmemişti açıkçası. Okuma isteği uyandırmadı içimde. Ki grup kitabımız olmasaydı muhtemelen okumazdım da. Mecburiyetten başladığım bu kitabı ilerledikçe hiç bitirmek istemediğimi farkettim. Ve sonunda gözümden süzülen birkaç damla yaş kitabın yazarının emeğinin karşılığı oldu sanırım.
Kitap ince bir kitap. Birkaç farklı hikayeden oluşuyor. Ama yazar hikayeleri resmen yaşamış. Her hikayede farklı bir hayat yaşıyorsunuz. Karakterlerle beraber gülüp karakterlerle beraber ağlıyor, onlarla beraber hayata küfürler savuruyorsunuz. Okurken yaşadıklarımızı eminim yazar kitabı yazdığı esnada defalarca yaşamış, gözyaşları içinde yazmıştır. Hikayeler oldukça çarpıcı. Ama benim tavsiyem özellikle son hikayede -Sessizliği Öldüren Tuzluk- peçetelerinizi hazırlamanız. Çünkü eminim ihtiyacınız olacak.
Kitaba puanıma gelince. Kesinlikle 10..
10 yaşam, 10 hakikat, 10 yalnızlık ve 10 muhteşem zincir öykü. Aslen avukat olan yazarımızın bana kalırsa meslek hayatının verdiği buhranlı dosyaların izlerini görüyoruz bu öykü kitabında. Yaşanmışlıklar, özlem, pişmanlıklar, farkına varma çabası tane tane resmediliyor gözlerimizin önünde. Adından da anlayacağımız üzere bir kenarda duran, tozunun şööyle bir üzerinden atılması gereken diğer dayanaksız kaygıları, kuruntuları okuyoruz bu kitapta.
Birbirinden dokunaklı 10 öykü kitabından beni en çok etkileyen ikisi; Sonsuz Rasim Abiler Diyarı ve Sessizliği Öldüren Tuzluk oldu. Kitabı merak edip okumak isteyenlere şiddetle tavsiye ediyorum, okuyun arkadaşlar
Yazarın yazım tarzını beğendim. Daha önce hiç okumamıştım. İsmini duyduğum için hem bu kitabını hem de Kum tefrikalarını aldım. Yakın zamanda onu da okumayı düşünüyorum. Kitaba gelirsek 10 tane öyküden oluşuyor. İlk iki öykü birbiri ile bağlantılı ve insanın kalbini acıtıyor. Genel olarak öykülerin hepsinde bir acı var, ya da acı çeken bir insan. Hayat dediğin bir andır demiş yazar. Depresif oluşunu, hayatın mutsuz detaylarla dolu olduğunu düşünerek yazması hoşuma gitti açıkçası. Ama son öykü :( "sessizliği öldüren tuzluk" isimli öyküsü çok başkaydı. Kitabı bununla bitirmesi kesinlikle çok iyi olmuş. Acı verici başka bir tabir bulamıyorum. Yazım dili gayet anlaşılır. Mine Söğüt'ün Deli Kadın Hikayeleri kitabına da benzettim biraz. Genel olarak sevdim. Depresif öyküler severseniz kaçırmayın.
Yazarla tanışma kitabımdı. Genel olarak beğendim. Kitapta 10 öykü var;
*İçler dışlar çarpımı
*Vasati 40 yaş
*Tuz
*Sonsuz Rasim Abi'ler diyarı
*Dün gece ansızın
*Kartela
*Saraylı'nın Üç ölümü
*İki oda, bir salon, yarım hayat
*Uzun uzun çalan ziller ve bir mutfak kapısı hakkında
*Sessizliği öldüren tuzluk
Iyi bir öykü yazarı olduğunu düşünüyorum. Diğer kitaplarını da okuyacağım.
Ömür İlkim Demir'in ilk eseri olmasına rağmen başarılı bulduğum bir kitap. Zaten aldığı Haldun Taner Öykü Ödülü ile bunu kanıtlıyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan kitap; "İçler Dışlar Çarpımı", "Vasat", "Tuz", "Sonsuz Rasim Abi'ler Diyarı", "Dün Gece Ansızın", "Kartela", "Saraylı'nın Üç Ölümü", "İki Oda' Bir Salon' Yarım Hayat" , "Uzun Uzun Çalan Ziller ve Bir Mutfak Kapısı Hakkında" ve "Sessizliği Öldüren Tuzluk" olmak üzere on hikâyeden oluşup toplamda 105 sayfadır. Bir çırpıda okuyabileceğiniz bir kitap olmasına rağmen aşırı dikkat ve konsantre olmanız gerekmektedir. Kimi zaman hikayelerde kendinizi bulabilirsiniz yani sıradan insanların sıradan yaşamlarını... Belki de kitabı güzel yapan yanı budur. Ek olarak hikayeler arasında bağlantılar olması da okuma zevkini arttırmış.
Kitabın benim için eksi yönlerine gelirsek;
Yazar çok fazla betimleme yaptığı için bazen olaydan kopuyorsunuz. Adeta yazara küfür ederek, " ne saçmalıyorsun be adam, bu kadar uzatmaya gerek var mı?"diyerek kavga ediyorsunuz...
Kısa ama yoğun bir kitap. Yazarın uğraşısı hissediliyor okurken. Şiir gibi özenle seçilmiş kelimeleri, okurundan da dikkat istiyor. Detayların yakalanışı ve metinle bütünleştirilişi çok başarılı. Bu yüzden bence hepsi iyi yazılmış öykülerdi. Daha çok sevdiklerim: Sessizliği Öldüren Tuzluk, Saraylı'nın Üç Ölümü, Vasati Kırk Yaş, Kartela, Sonsuz Rasim Abi'ler Diyarı oldu.
Bende uyandırdığı arabesk hissi ise pek sevmedim. Sanki tavanarasına çıkmışım da yıllarca orada beklemiş eşyaların tozundan öksürüyormuşum gibi... Okuduğum karakterleri gerçek buldum, evet. Ama sanırım bu kadarı yetmedi bana. İyileştirici bir yapıcılık bekledim. Hoş, söylenemeyenlere ad koyan bir çığlık da iyileşmenin başlangıcı olabilir. Ama ben yazının insana dokunan gücünü düşününce ufak da olsa bir umut ışığının parladığını görmeyi isterdim.
MUHTELİF EVHAMLAR KİTABI
ÖMÜR İKLİM DEMİR
105 SAYFA
Aslında ölümden değil de yaşamdan korktuğunu ilk o zaman anladı.
10 kısa öyküden oluşan, her bir satırıyla derinden etkileyen bir kalem eşlik etti bana bu hafta sonu. Iskalanmış hayatlar, yaşanamamış aşklar, geç kalınmış kararlar, kalabalıklar içinde yaşanan yalnızlıklar, kalbini ruhunu yalnızlıkla terbiye etmeye çalışanlar daha neler ve kimler. Kaçışlar, kayboluşlar, umursamazlıklar. Etkili çok etkili hatta sarsıcı hikayeler herbiri.
İçler Dışlar Çarpımı
Vasati 40 Yaş
Tuz
Sonsuz Rasim Abi'ler Diyarı
Dün Gece Ansızın
Kartela
Saray'lının Üç Ölümü
İki Oda, Bir Salon, Yarım Hayat
Uzun Uzun Çalan Ziller ve Bir Mutfak Kapısı Hakkında
Sessizliği Öldüren Tuzluk başlıkları bu hikayelerin. İlk üç hikaye birbiriyle bağlantılı. Melda ve İhsan için koca bir ahhh çektiren öyküler. Sonrasında Rasim abinin hayatında buluyorsunuz kendinizi. Jülide'ye ne olduğunu merak edip, sahi kaç kez ölür insan diyorsunuz Saraylı ile birlikte. Hele birde Selim'in hikayesi var ki Her öykünün başlangıcında değerli isimlerin sözlerine yer verilmesi de ayrı bir anlam katmış bu özel esere. Kısacası ben çok sevdim bu kitabı. Tanışın derim bu özel kalemle mutlaka.
"Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor."
Onun için dert dinlemek, kendi dertlerinin panzehiriydi, o kadar.
Son sözü Rasim abiye bırakalım.
"Takma lan. Bir geldik, bir gidiyoruz, gerisi yalan."
LÜTFEN KİTAP OKUYALIM!!!
Ömür İklim Demir
o güzelim (Nazan Öncel'in Geceler Kara Tren) parçasını hatırlatıyor bize.
Parçanın eşliğinde okumaya devam ettikçe...
Kalemi de güze olunca, geç kalmışlık hissi çöktü tabi içime. Saçma eserlere harcadığım zamanıma yazık moduna yükseldim haliyle.
Ama okumuş olduğum kişisel gelişimlerin hakkını verip :) Sakinliğimi koruyarak
"tabi ki her şeyin en iyisi en sona saklanacaktı" diyerek telkin ettim kendimi :)
Şimdi de bütün ciddiyetimi takınarak incelemeye devam etmeliyim diyorum mesela :) şaka bir yana gerçekten beğendim eseri.
En sevdiğim öykü "Sessizliği Öldüren Tuzluk"
Sevmediğim ise "Saraylı'nın Üç Ölümü" oldu.
En sevdiğim alıntılar daaa;
"Yokluğu öyle ağırdı ki, şu hayatta inandığım ya da keyif aldığım her şey birer oyalanmaya dönüştü. İçimde kontrolsüz ve yönsüz bir öfkeyle yalpaladım durdum."
"Kendimi kızıl bir karanlıkta buluyorum. Gözlerim kapalı, güneşe bakar gibiyim. Boğuk sesler geliyor dışardan. Daha önce tatmadığım, belki de henüz var olmamış bir yalnızlığın içindeyim."
"Mutlu son diye bir şey yoktu, uzun vadede bütün hikâyeler mutsuz biterdi..."
"Ve aslında ölümden değil de yaşamdan korktuğunu ilk o zaman anladı..."
Artık mecbur külliyat'ını okuyacağız :)
Kitapla Kalın...