İnsanın kendi kafasının içindeki sessizlik en gürültülüsü,
diye bir vedası oldu kitabın, içinde okuduğum onca alıntıya rağmen zihnimde karşılık bulan bu oldu ve yadırgamadım bu durumu ve incelemeye de bu cümleyle başlamak istedim çünkü biliyorum tüm insanların nazarında Bosnaya, ordaki savaşın bıraktığı izlere söylenmiş bir sözdü bu.. Hani demişti
Beni deli ediyor bu sessizlik. Bak dinle!
...ama pek öyle sessiz değildi ortalık, anlatılamayacak bir şey vardı havada, guruldar gibi bir şey: Sessizliğin gürültüsü.
Sayfa 136 - Cem Yayınevi 1993 Çeviri: Kâmuran Şipal / İyi Yürekli Yaşlı Reneemiz
Gökyüzü omzumu eziyor... Artık hiç... sessizlik... gök gürültüsü... karanlık... bu karanlık yurdumuzun can çekiştiğini gösteriyor. Atalarımızın hatıraları dağılıyor.
“Dükkânlar açtık, okul ve kilise bina ettik. Burada buluşan partilerle birlikte çok konuda tartışmalarımız olacak. Tarlaları süreceğiz, ekip biçeceğiz. O hayalimizdeki Yahudi köyü yaşayacak. Kim derdi ki o köy buradadır.? Hem kovduk onları hem de onların varisi olduk. Geldik, ateşe verip yaktık, yıktık, insanları sürgün ettik.”
Bunları bir Arap yazmadı. Yirmi sene önce İsrailli bir yazarın kaleme aldığı nadir satırlardır bunlar. Vatan mefhumunun gerçeğini en doğru şekilde veriyor. Tarihe ve tarih hocana verilecek cevap bu. İsrail'in “vatanı” böyle oluşmuştur. Ne hakla, ne tarihle, ne de baskıdan kaçmak zoruyla. Sırf zulümle: Sürgün ettik ve varisleri olduk. Yaktık, yıktık, sürgün ettik. Ne var ki bu nadir itiraf, yalan propagandaların çıkardığı büyük gürültüsü içinde kayboluyor.
Sessizlik olsaydı bir, dolu, tam artık.
Ne varsa rasgele ve yaklaşık ve komşunun gülüşü, sussaydı; duyularının gürültüsü durulsaydı, uyanıklığımı bozmasaydı bunlar