Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mısır hiyerogliflerini çözen Champollion’un daha 12 yaşında iken siyaset alanında düşünce yürüttüğünden söz edilir mesela. Mozart müziğe başladığında 3 yaşındadır. Paskal daha 12 yaşında iken Öklit geometrisinin ilk ilkelerini hiçbir kaynağa başvurmadan keşfetmiş, 25 yaşında matematiği bırakarak sadece felsefe ve teoloji ile ilgilenmeye
Dehanın Yaşı Belli Değil
Mısır hiyerogliflerini çözen Champollion’un daha 12 yaşında iken siyaset alanında düşünce yürüttüğünden söz edilir mesela. Mozart müziğe başladığında 3 yaşındadır. Paskal daha 12 yaşında iken Öklit geometrisinin ilk ilkelerini hiçbir kaynağa başvurmadan keşfetmiş, 25 yaşında matematiği bırakarak sadece felsefe ve teoloji ile ilgilenmeye
Sayfa 66
Reklam
Mutlak Avcısı Olarak Şeyh Galip
İmdi, Galib'in yöntemi mi daha iyi, Rimbaud'nun ki mi diye sormak, ya da birini ötekine üstün tutmak gereksiz. Birbirine ters bu iki yöntemi belirleyen, iki şairin farklı kişilikleri, bir de, şairleri doğuran uygarlıkların başka başka olmasıdır. Aslında bunlar, artık birbirini tamamlaması gereken yöntemlerdir. Bu gün bize düşen, aradaki benzemezliklerle ortak yönleri görmek ve ikisinin en sağlam öğeleriyle, insana aşamalar yaptıracak yeni bileşimlere yönelmektir. Gel­miş geçmiş mutlak avcılarının en büyüklerinden biri olan Yunus, erişilmesi gereken durumu pek güzel dile getirmekte: "Yüz bin kez doğam uyağam dost burcunda cevlân kılam Hem bunda olam hem anda bunda anda varıgelem" (Yüz bin kez doğup batayım, dost burcunda dolanayım; hem burda olayım hem orda, burdan oraya varıp geleyim)
Sayfa 76 - Turan Oflazoğlu
Mutlak Avcısı Olarak Şeyh Galip
Galib, poetikasının çekirdeği sayılabilecek şu dizelerinde kendine diyor ki: "Saf kıl âyineni kâbil-i aks-i suver et Hele bir cem-i havas eyle de Galib nazar et" (Kalp aynanı, görüntüleri yansıtabilecek duruma getir; hele duyularını bir topla da öyle bak Galib.) Niçin toplanacak duyular? Duyuların ayrı ayrı işlemleri yüzünden dünya, do­layısıyla, insanın kendisi bölündüğü için; bölününce de, gerçek kimliğini, varlığı­nın asıl boyutlarını bulamadığı için. Bir Mevlevi şeyhi olan Galib, tecrit hırkası gi­yip çileye girerek, kendini zor durumlarla, çeşitli engellerle, türlü yoksunluklarla eğiterek gelmiştir bulunduğu yere; belki bundandır, tavrında, edasında, aynanın silinip arıtılması yönteminde bir incelik, yumuşaklık var. "Aynan görüntüleri yansı­tabilsin, yeter; varlıkların öz yapılarını dışardan zorlamak, onları bozmak, kısacası, hoyratlık yok" demek istiyor Galib. Galib'den aşağı yukarı yüz yıl sonra gelen, ama Türk şairinin adını bile duy­mamış Rimbaud da duyuların kendi haline bırakılmamasını, duyarlığın belli bir amaç için çalıştırılmasını savunur, öğretmenine yazdığı bir mektupta, şairin kendi­ni göreğen yapması, bunun için de bütün duyulan karıştırması gerektiğini öne sü­rer. Galib, duyuların toplanmasından yanaydı. Karıştırma sözünde ise hırçınlık, hatta hoyratlık, alışılmış düzeni dikkatle, özenle aşmak değil de, alt üst etmek var. Galib, kaleyi içerden fethetmek istiyor; Rimbaud ise dışardan, zorlayarak, yıkarak.
Sayfa 75 - Turan Oflazoğlu
Mutlak Avcısı Olarak Şeyh Galip
Galib'de, önce davranan, kişiyi devindiren sonsuz oluyor; Katip Çelebi gibi Galib de "cüz'iyattan ziyade külliyata ragıp' parçalardan çok bütünlere istekli görünüyor; yine Katip Çelebi'nin deyişiyle, "canib-i vahdetten", birlik yönünden başlıyor eylem. Değişik bir dünyanın şairi olan Rimbaud'da ise, birey, sonlu varlık, sanki kendiliğinden yönelir sonsuza. Doğayı, evreni oluşturan nesneler bir bir görüle­rek, adeta denenerek, "canib-i kesretten' çokluk yönünden varılır " vahdet'e, birliğe.
Sayfa 75 - Turan Oflazoğlu