Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Tatar genci, kendisini tanıttı: -Ali Bahadır Kaplanof... Kız kardeşim, Gönül Kaplanof! Subay, sakin ama metin bir asker tavrıyla yanıt verdi: -Niçin Kaplanof? Kaplanoğlu demek daha doğru olmaz mı? Ali Bahadır Bey, tanışmanın ilk dakikasında, hiç beklemeden karşılaştığı bu karşı çıkış üzerine biraz durdu ve yutkundu. Ama kız kardeşi atıldı ve içtenlikle Tolun'un dilediği yanıtı verdi: -Subay beyin hakkı var. Taklide, benzeşmeye neden ne?.. Bizim de bir büyük ulusumuz, tarihimiz, varlığımız yok mu? Baştan başa bütün Asya'yı, bir kısım Afrika'yı, Fransa sınırlarına dek Avrupa'yı ele geçiren bizim ırkımız olduğu hâlde, bu soyluluğu ne çabuk gönlümüzden çıkardık?.. Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımaya yanaşmaz. Başkasının artığını yiyen, giysisini giyen saygıyı hak etmiyor... İşte, ben kartımı düzeltiyorum! Çantasından, güzel, küçük, deri bir cüzdanın içinden çıkardığı kartvizitlerinin son sözcüklerini şöyle değiştirdi: Kaplankızı. Şimdi şaşırma sırası, Mehmet Tolun'a gelmişti. Nasıl oluyor da, yirmi dört yaşında sandığı bu Sibiryalı Tatar kızı, bu denli akılcı bir görüş belirtebiliyordu. Bu şaşkınlık çok sürmedi. Bir iki dakika sonra anladı ki Gönül Hanım, Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirmiş... Ali Bahadır Bey susuyor, düşünüyordu. Sonunda: - Evet, dedi, hakkınız var. ...
İşte, itiraf ediyorum, ruhumdan en fazla şikayet etmeme neden olan vesilelerden biri buydu; çün­kü, eşinin ortadan kaybolmasına sinirlenmek ve aceleciliği konusunda onu azarlamak yerine, en hayvani hıncı paylaşacak ve o zavallı masuma kötü sözler söyleyecek kadar kendini unuttu.
Reklam
Gerçekten değerli ve iyi ruhlu insanlar, birbirlerini gördükleri zaman asla yeni tanışmış gibi olmazlar; onlar, birbirlerinden uzaklık ya da toplumsal koşulların uyuş­ mazlığı dolayısıyla ayrı düşmüş de yeniden görüşmüş es­ki dostlar gibidirler.
Büyük kentlerdeki toplum işte böyledir; yoksulluk ve bolluk, mutluluk ve yıkım, orada hep karşı karşıyadır; birbirlerine rastlarlar ama birbirlerini görmezler. Bunlar aralarında hiçbir ilişki olmayan iki dünyadır. Ama Tanrı'nın da bildiği birkaç iyi yürekli insan, kimi zaman bu iki dünyanın birleştikleri noktayı oluştururlar.
“Yakınlarından ve dostlarından ebediyen ayrılmak insan için hayatın her zamanında büyük bir kederdir; fakat ihtiyarlık çoktan omuzlarımıza çöktüğü zaman, gelecekten umacak bir şeyimiz kalmadığı zaman bu çok korkunç bir şeydir.”
“Sağlam muhakemesi, doğru ve tabiî düşüncesi herşey hakkındaki derin cehaletini örtüyordu…”
Reklam
“…bazen başlanılması lâzım gelen noktaya varmak için uzun zaman uğraşılır.”
“Bu saygıdeğer adamın mevki sahibi insanların hepsinde bulunmayan iki meziyeti vardı: İyilik etme isteği ve nüfuz…”
“Gerçekten değer sahibi iyi ruhlu insanlar birbirlerini gördükleri zaman asla yeni tanışmış gibi olmazlar; onlar, birbirinden uzaklık veya sosyal şartların uyuşmazlığı dolayısıyla ayrı düşmüş de tekrar görüşmüş eski dostlar gibidirler.”
"Allah'ın lûtfuna bakın, diye düşünüyordu, istediğimden âlâsı oldu…”
Reklam
Paskalya zamanında âdet olduğu gibi "Christos voscres" diyerek yemek salonundan içeri girdi. “Bu cümlenin mânası (Isa dirildi) demektir.”
“Büyük şehirlerde cemiyetin kuruluşu işte böyledir: Sefalet ve bolluk, saadet ve felâket orda daima karşı karşıyadır, birbirlerine rasgelirler, fakat birbirlerini görmezler; bunlar aralarında hiçbir münasebet olmayan iki âlemdir: Fakat, Allah'ın da bildiği birkaç merhametli insan bazen bu iki âlemin birleştikleri noktayı kurarlar.”
“…büyük şehirlerin kalabalığı arasında fakir insan yapayalnızdır. Etrafında korkunç bir büyünün tesiri altındaymış gibi kendisine bakmayan gözler, şikâyetlerini işitmeyen kulaklar vardır.”
“…bu kadar gerçek bir mümin, böyle candan ibadet eden bir insan için imkânsız hiçbir şey yoktur diye düşünüyordu.”
“Gerçekten, insanlar elde edilmek istenildiklerini anlayınca aksilenmeye teşnedirler, insanlara hiç haberleri olmadan tesir etmek lâzımdır, onlar bir kimseye kıymet vermekten ziyade iyilik etmeyi severler.”
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.