Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Daha öncesinde dünya görüşüm olarak adlandırabildiğim ve hayatımın anlamını da sevincini de ona yüklediğim her şeyin bir anda tepetaklak devrilip tuzla buz olması için demek ki şu yoksulluk içinde ciddi bir hastalığın, ölüm korkusunun, koşullar ve insanların etki etmesi yetip de artıyormuş bile... Bu yüzden de hayatımın şu son birkaç ayını ancak bir köle ve barbara yakışabilecek düşünce ve duygularla cehenneme çevirmeme de, şu anda şafağın söktüğünü dahi fark edemeyecek kadar dünyaya kayıtsız oluşuma da şaşırmamak gerekiyor... Eğer insanın içinde bütün dış etkenlerden daha güçlü, daha yüce bir cevher yoksa dengesini yitirmesi, gördüğü her kuşu baykuş, işittiği her sesi köpek uluması zannetmesi için şöyle sağlam bir nezle olması yetiyormuş gerçekten. Ulvi olsun önemsiz olsun tüm düşünceleriyle birlikte insanın iyimserliği de kötümserliği de böylesi zamanlarda herhangi bir semptoma indirgeniveriyormuş, o kadar...
Daha dün bir arkadaşım –sağlık bilgisi uzmanı kendisi– öğrencilerinin fizikten pek anlamadıklarından, meteorolojiyi ise hiç bilmedikleri için ders saatlerini iki kat artırmak zorunda kaldığından yakınıyordu. Çok çabuk bir şekilde günümüz yazarlarının, çoğu zaman da kötü olanlarının etkisine kapılabilirlerken Shakespeare gibi, Marcus Aurelius, Epiktetos ya da Pascal gibi klasiklerden bihaberler. Doğal olarak büyüğü küçükten ayırabilme yetisinden yoksun oluşları, günlük yaşamdaki beceriksizliklerinin de en büyük nedeni olarak karşımıza çıkıyor. İyi kötü toplumsal özellik gösteren (örneğin nüfus taşıma gibi) her türlü ciddi sorunu bilimsel araştırma ve deneyimlerle çözmek yerine imza listeleri devşirerek halletmeye çalışıyorlar. Kaldı ki ilk yol kullanabilecekleri, denetimleri altında olan yoldur; kendilerine de görevlerine de yakışan odur. Büyük bir istek ve arzuyla kalkıp hastane doktoru, asistan, laborant olurlar, dışarıdan sınavlara girerler ve de bu görevlerinde kırk yıl kalıp hizmet etmeye hazırdırlar. Oysa bağımsız olmak, özgürlük duygusu taşımak ve kişisel olarak inisiyatif kullanabilmek sanat ve ticarette olduğu kadar bilimde de insanın taşıması gereken özelliklerdir.
Reklam
— Bilim de Tanrı’ya şükür ki dönemini kapattı, der Mihail Fyodoroviç ve duraklayarak anlatır. O da şarkısını söyledi, sahneden indi. Öyle... İnsanlık onun yerine başka bir şey koyma ihtiyacı hissediyor artık. Batıl inançlar bataklığında yeşermiş, o bataklığın suyundan beslenmiş olan bilim artık ömrünü tamamlayan ataları gibi, yani simya gibi, yani metafizik ve felsefe gibi batıl inançlardan ibaret bir Quinta Essentia’ya24 sahip. Hem zaten şunu da sorgulamak lazım: Bilim, insanoğluna ne vermiştir? Öyle değil mi?.. Avrupalı bilimcilerle bilim adına hiçbir şeyleri olmayan Çinli bilginler arasındaki fark yok denecek kadar azdır; tamamen görünüşten ibarettir. Çinliler anladığımız anlamda bilimden yoksundular da ne oldu, ne kaybettiler?
Yeri gelmişken, mektubun bir yerinde de şöyle demiştim: “Samimi davranışlarını benden esirgemeyen, yaşını başını almış, saygıdeğer sanatçılarla oturup sohbet etmişliğimiz çoktur. Onlarla gerçekleştirdiğim konuşmalardan, faaliyetlerinin kendi sağduyu ve özgürlük anlayışlarından çok toplumun talepleri ve moda tarafından yönlendirildiğini anlıyorum. İçlerinde en başarılı olanlar bile zamanında hem tragedyalarda hem operetlerde, hem Paris usulü skeçlerde hem de fantastik masal oyunlarında yer almak zorunda kalmışlar, hal böyle iken her defasında aynı şekilde, doğru yolda ilerlediklerini ve toplum yararına işler yaptıklarını düşünmüşler. Bu demektir ki, gördüğün gibi, kötülüğün nedenlerini aktörlerde değil daha derinlerde, sanatın kendisinde ve toplumun ona olan tutumunda aramak gerekiyor.”
Pyotr İgnatyeviç’in geleceği gözümün önünde gayet açık canlanabiliyor. Hayatı boyunca inanılmaz derecede temiz birkaç yüz preparat hazırlamış, çok sayıda düzgün, doğru fakat kuru bir dille kaleme alınmış rapor yazmış, tüm dürüstlüğüyle onlarca çevirinin altına imza atmış fakat bir barutu keşfedememiş olacaktı. Çünkü barut için hayal gücü gerek, yaratıcılık gerek, tahmin becerisi gerek... Oysa Pyotr İgnatyeviç’te bunlara benzer herhangi bir meziyet yoktu. Sözün kısası bilim dünyasında patron değil, basbayağı işçiydi.
Sıradan insanlara birer kahraman olmadıkları için kin duymanın bir anlamı olamaz. Ancak dar görüşlü ve önyargılı insanlar böyle davranabilirler...
Reklam
Sokakta ille de birşey olur. Biz, bir şeylerin ansızın olabildiği yere sokak diyoruz çünkü. Beklenmedik umutların olduğu kadar, büyük acıların da mekânıdır sokak. İnsanların pek çoğu sokakta ölür, kaybolur yada umudu bulur. Sokakta yürümek, derdini iyi anlatanlar için dermandır. Sokak bir masala başlamaktır; öykü en sıkıcı, tekdüze hâliyle akarken, birazdan, çok geçmeden birşeyler olacağının ilk belirtisidir sokakta yürümek.
260 syf.
·
Puan vermedi
Elimdeki 1981 baskılı kitabın arka kapağında şu ifade yer alıyor: “Geleneksel roman anlayışından ayrılan bu roman, Varoluşçu düşüncenin temel kitabıdır.” Tabii kitaba başlamadan önce Sartre ve Varoluşçuluk ile ilgili bilgi edinmek kitabı anlamata yardımcı olacak. Baştan söyleyeyim, romanlarda hep karşılaştığımız bir öykü dizisi yok bu kitabın. İlk 50- 60 günlüğü yazan kişinin sokaklarda yürürken kafasında esen rüzgarları adeta günlüğüne dökmesi olarak görebilirsiniz. Sık sık yalnızlık, ölüm kelimeleri geçen cümleleri görebilirsiniz. Bütün anlatımlar da bunun üzerine kurulmuştur. Günlüğü yazan kişinin içindeki bulantıyı günlüğüne aktardığı şeklinde yorumlayabileceğimiz bu kitabı sıkıcı bulduğum kadar da bir o kadar zevkle okudum. Hele içindeki bazı fikirleri çok ilginç buldum.
Bulantı
BulantıJean-Paul Sartre · Can Yayınları · 202123bin okunma
50 syf.
10/10 puan verdi
·
5 saatte okudu
Artık kalemine iyice aşina olduğun bir isim @bahadirkarasulu ‘nun bu kez de içinde üç şahane öyküsünün olduğu bir kitabını okudum. #fırtınafotoğrafıvemadalyon kitabındaki bu kısacık öyküler bambaşka yerlere götürdü beni. Öyküler hepimizin başına gelebilme ihtimali olan olaylar üzerine inşa edilmişti. Çok da fazla anlatıp okuma keyfinizi kaçırmak
Fırtına Fotoğrafı ve Madalyon
Fırtına Fotoğrafı ve MadalyonBahadır Karasulu · Ange Yayınları · 202411 okunma
218 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Kitap birbirinden güzel 5 öyküden oluşuyor. Öyküler sıkıcı değil , olayların içine hemencecik çekiliyorsunuz ve akıp gidiyor , bolca da diyaloglardan oluşuyorlar özellikle de ikinci öykü. Kısaca öykülerden bahsedecek olursam; İlk öykü kitaba da ismini vermiş olan 'Beyaz Geceler'. Bu öyküdeki kahramanımız oldukça yalnız bir insan ve bir
Beyaz Geceler
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202074,9bin okunma
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.