Duyguların ve şahsi kanaatlerin ön planda olması, İslâmi hareketleri paramparça etmiştir. Mısır'da İhvan-i Müslimin'den ayrılan hizipleri saymak bile mümkün değildir. Türkiye'de Risale-i Nur hareketi, param-parça olmuştur. Afganistan'da silahlı mücadele veren mü'minler, tek bir cemaat haline gelememişlerdir. Pakistan'da Ebû'l-A'la Mevdûdi'nin vefatından sonra, Cemaat-i İslami dört gruba ayrılmıştır. Bütün bunlar gururlu müslümanların yönlendirdiği İslami hareketlerdir. Dolayısıyla bir İslâmi hareketi değerlendirirken, o hareketin, fıkıhla ilgisine dikkat etmeliyiz. Eğer fıkha dayalı ise (ister muvaffak olsun, ister olmasın) o hareket meşrudur. Saf ve mu çcerred mânâda şuura dayanan (ve fıkhı hafife alan) hareketler; velev ki muvaffak olsalar bile, tehlike ile karşı karşıyadırlar. Zira şuurda, duygu ve hisler ön plandadır, sürekli değişim vardır.