Güller bir ağızdan:
-Günaydın, dediler.
Küçük Prens onlara baktı. Hepsi de kendi gülüne benziyordu:
-Kimsiniz, diye sordu; şaşırmıştı.
-Bizler gülleriz, dediler güller.
-Ah, dedi Küçük Prens. Yüreği üzüntüyle doldu. Çiçeği evrende bir eşi daha bulunmadığını söylemişti. Oysa işte bir tek bahçede bile ona tıpatıp benzeyen beş bin çiçek vardı!
...
Sonra da şunlar geldi aklına: "Eşsiz bir çiçeğim var diye kendimi zengin sanırdım. Oysa sıradan bir güle sahipmişim."
...
(...)
Küçük Prens, güllere bir daha bakmaya gitti:
-Siz benim gülüme hiç mi hiç benzemiyorsunuz. Şimdilik değersizsiniz. Ne sizi evcilleştiren olmuş, ne de siz kimseyi evcilleştirmişsiniz. Tilkim eskiden nasıldı, öylesiniz. O da önceleri tilkilerden bir tilkiydi. Ama ben onu dost edindim, şimdi dünyada bir tane.
Güller güç duruma düşmüşlerdi.
-Güzelsiniz ama boşsunuz, diye ekledi Küçük Prens. Kimse sizin için canını vermez. Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile, o tek başına topunuzdan önemlidir. Çünkü üstünü fanusla örttüğüm odur, rüzgârdan koruduğum odur, kelebek olsunlar diye bıraktığımız birkaç tanenin dışında bütün tırtılları uğrunda öldürdüğüm odur. Yakınmasına, böbürlenmesine, hatta susmasına kulak verdiğim odur. Çünkü benim gülümdür o.