Günahın Üç Rengi kitabı, yazarla tanışmış olduğum ilk kitabıydı. Yazarımız, bir psikiyatr ve kitaplarında kendi danışanlarının hayat hikâyelerini anlatıyor. Her bir hikâye birbirinden ilgi çekici ve insanın içini acıtan türdendi. Kitapta beni en çok Melahat'ın ve Hayat'ın hikâyesi etkiledi.. Diğer hikâyeler de birbirinden etkileyiciydi tabi. Fakat onların hikâyesi ayrıydı.. Sanırım birbiriyle bağlantılı olmasından dolayı bu iki karakterin hikâyelerinden çok etkilendim
Kitap, birkaç bölümden oluşuyor. Her bölümde değişik hikâyeler ve değişik karakterler yer almaktadır. Hikâyeler gerçek yaşamdan alındığı için ayrıca ilgimi çekti. Nedense gerçek yaşamdan alınmış hikâyeler hep ilgimi çekmiştir..
Yazarın anlatımını çok beğendim. Danışanlarıyla yapmış olduğu görüşmeleri olduğu gibi aktarmış olmasını çok sevdim. İlgi ve merakımın üst seviyelere çıkmasını sağladı. Yazarın danışanlarına karşı göstermiş olduğu yakınlığı da çok beğendim. O anı siz yaşıyorsunuz, sanki karşınızda yazarın kendisi varmış gibi hissedebiliyorsunuz.
Kitabın dili sade ve hikâyeler akıcı bir şekilde aktarılmış. Okurken her ne kadar birbirinden etkileyici ve acılı hikâyelere şahit olsanız da sıkılmadan ilgi ve merakla okunabilecek bir kitaptı..
Okumayanlara tavsiyemdir..
Başka kitaplarda görüşmek ümidiyle, okuma sevgisiyle kalın
Günahın Üç RengiGülseren Budayıcıoğlu · Remzi Kitabevi · 201314,1bin okunma
Sahi, hiç çevrenizde cidden her açıdan iyi olduğunu düşündüğünüz bir kişinin neden hâlâ bir ilişkisi olmadığını ya da ilişkisinde neden mutsuz olduğunu düşündünüz mü? Mükemmel bir insan düşünün ve onunla ilişki içerisindesiniz, başta çok güzel gelse de ilerleyen zamanlarda son derece sıkıcı, tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır, işin sonu bu kişinin aldatılmasına kadar gidebilir. Bir ilişkide insan, karşı tarafın işini fazla kolaylaştırdığında pek iyi bir iş yapmış olmaz. Her sorunu çözebilen veya çözmeye çalışan, eşinin hatalarını her daim görmezden gelen, düzeni korumaya çalışan insanların ilişkileri genellikle hayal kırıklığı ile biter. Sürekli karşı taraf için yaşamak, sadece onun sevdiği şeyleri hazırlamak ve yapmak, gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek, kendinden vazgeçmek karşı taraftan takdir almaz. Düzenli olarak yapıldığı için bunlar ilişkinin göreviymiş gibi algılanır ve kıymet görmez, her ne kadar saçınızın her telini süpürge etmiş olsanız da... ardında gelen şey ise içinden çıkması zor bir psikolojik süreç olur. Devamlı eşinizin hayatını düzenlemeye çalışırken kendi yaşamınızı unutursunuz, kişisel kimliğinizden tavizler vermeye başlarsınız karşı taraf için, kendinize ait bir yaşamı unutursunuz. Oysa ilişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyiflenir, karşı tarafın size dair çaba gösterebilmesi için bir sebep bulması gerekir ve siz fedakarlıkları abartırsanız, o bu çabayı göstermek için sebep bulmayacaktır.
-Eşiniz Pamuk için buradayız
-Ana! Başı belada mı?
-Belada olması mı gerekiyor?
-Bilmem.Polis gelmiş karımı soruyor.Siz olsanız ne düşünürsünüz?
-Şöyle düşünürüm.Belalı bir durum ihtimali varsa, niye polis bana gelmeden önce ben polise gitmedim.Evet böyle düşünürüm.