- Resimlerinizde, desenlerin izde, eskizlerin izde bile, perspektif yokluğu diyen adlandıracağım bir yön var. Onların önünde öyle bir duyguya kapılıyor ki insan, sanki perspektif hem var hem yok; sanki düşün içinde bir boşluk ya da gerçekliğin içinde bir çukur.
- Biliyorsunuz perspektif bir Rönesans buluşudur, resme Rönesans'la birlikte girer. Modern resim, adlandırmakta güçlük çekilen bir başka boyutu ön plana çıkarmak için perspektife sırt çevirdi. Kuşkusuz perspektifin kuralları bir sistem oluşturuyordu ve var olan dış dünyaya bağlanıyordu. Ama bu bilimsel perspektiften apayrı, düşünsel bir perspektif daha var ki onun çizgileri bambaşka. İç perspektifin dışa vurumu bu. Bilimsel perspektif ise işte bu iç perspektiften, yani adlandırılamayan ama var olan bu boyuttan yoksundu.
- Figür sorunu sizce burada mı düğümleniyor? Dış dünyanın a priori, dışa vurumundan tümüyle düşünsel ve iç dünyaya ait bir dünyaya geçiş nasıl oluyor?
- Doğu minyatür sanatı, özellikle Türk minyatürü, bu dış dünya öğelerini perspektif bilgisinden yoksun olarak yansıtmışlardır. Minyatür sanatçısı önündeki kağıdı perspektif gereksinimi duymadan doldurmuştur. Ama bu minyatürlerde insanlar vardır, düşsel görünümler vardır. Bunların tümü bizleri, gerçekliği ve somutluğu olmayan bir dünyaya gönderir. İnsanlar vardır ama yüzleri pek karakterlerini yansıtmaz. Sanatçıyı ilgilendiren renkli leke oyunlarıdır sanki. Bu açıdan da, modern sanatın başta Matisse olmak üzere birçok önemli, büyük ressam için esin kaynağı olmuştur Doğu minyatürleri. Tabii soyut ressamların önemli bir bölümü için de.
Sayfa 114 - "Bana gelince Doğu'nun çekiciliği, benim için daha çok organik bir şeydir. Çünkü ben Doğu'nun bir parçasıyım."