Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
İçimi açtım sana.
İçini açmak için.
Bu taşlarla bu kuşlarla bekledim, bu sırlarla bu yılları
Bir mucizeyi gösterecektin bana, atladığım satırları
Kaşlarımın yokuşunda gün akşam oldu hani
Ne bir mucize gördüm ne işe yarıyor kaldırım taşları.
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevincek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim.
Ve işte en gümüş cümlem.
İçimi açtım sana,
İçini açmak için.
Hayat dediğim yer bir tuz zerresi
Kirpiklerimde kırılan ses tuzun sesi
Tuz bastım kalbime sakladım seni
Yürüdüğüm ömrüm değil,
Keskin bir tuz hikayesi.
Kış
Biriken ne varsa sözler arkada kalmış,
O çok sevdiğin dünyanın katı huyu,
Şimdi ne yana dönsen buz tutmuş
kanatların, gövdende onca diken.
Yolları kar kaplamış, donmuş göl,
ne sen bir yere varırsın artık ne seni
bekleyen tren.
De ki, kışta gün boyunca kar yüklü
Sakız beyazı, eve dönemeyen bir ağaçsın
Bu katılık dünyaya can gibiyken.
Mimber
Dünyanın acısı benden yırtılmış,
Onca kesik yol içimde, onca harita.
Ağrıyla soğukla sustum, dönülmezdi
Dönülmez, üstüm başım buz iğnesi.
Parça parça neye benzedim bilemem
Kuzeyden bir kurt kaldı içimde,
sesi sularla sisli.
Sararan yaprağın zehri benmişim,
Ve meğer buzulun orijini
Düz yolları, yokuşları, ışıklı şehirleri
Ne çok isimle çağırdım ne çok şeyi!
İnceciğim. Kırığım. Anla…
Bu yüksekten bir düzlüğe indir beni.