Bir gün durup dururken Kuzey Deniz Saha Komutanı Kurmay Başkam’nm beni çağırdığını haber verdiler. Gittim. Bildiğim kadarıyla görüşmemiz gereken herhangi bir konu yoktu. Emir astsubayı benim geldiğimi söyleyince beni içeri aldı. Sonra birden bir şey hatırlamış gibi “Binbaşım, bana bir dakika müsaade eder misin!” diye kapıyı gösterdi. Çıktım. Gerçekten de 30 saniye sonra beni tekrar içeri çağırttı. Anladım ki benim geldiğimi haber verdiklerinde dalgınlığına gelmiş, beni görünce aslında kendisinin çağırttığını hatırlamış ve konuşacaklarımızı kayda almak için beni bir dakikalığına dışarı çıkartıp çekmecesindeki gizli teybi çalıştırmıştı. Yine de sorduğu sorulara dosdoğru cevap verdim. Bana bir yığın mektup gösterdi. Bunlardan kimisi benim irticacı olduğumu, kimisi müzede ne dolaplar çevirdiğimi, kimisi Cuma namazına gittiğimi ve bunu da gösteriş ve propaganda yapar gibi algıladığımı yazıyordu. Hatta içlerinde aşk mektubu bile vardı. Belli ki müzedeki memurlarımdan bir veya ikisi bunları yapıyor, üstelik de mektupları değişik kalemlerle, değişik kişilere yazdırıyorlardı.
Kurmay Başkanı’yla uzun uzun konuştuk. Bunların her daim olageldiğini, eğer itibara alırlarsa beni derhal ihraç etmeleri gerektiğini, ama eğer itibara almazlarsa benden gerçekten emin olmaları lüzumunu, benim böyle şeylere zamanımın olmadığını, her daim olduğu gibi yine işimi yapmaya bakacağımı vs. söyledim. En sonunda da “Bütün bunları dosdoğru kayda girsin diye anlattım,” dedim. Herhalde Kurmay Başkanı bu sohbetin son cümlesini silerek komutana dinletmiştir.