Merhabalar
"Olmuş olan olmakta olan ve olacak olan olayların kime hizmet ettiğini bilmenin yolu yoktu."
Bugün sizlere distopik bir hikaye ile geldim, kurgu oldukça derin, Ana Kara haritası ile karşılandığımız eserde 7 Krallık Savaşı'ndan sonra yaşanılanlar etkileyici bir şekilde betimlenerek ve birkaç kahraman eşliğinde okuyucuya sunuluyor. Kara sis , canavarlar ve daha fazlası...İnsanlık hayatta kalmaya çalışıyor ama nasıl, savaş bitmiyor, acı çekilmiyor. İçerisinde dostluk ve aşka dair kısımlar, bolca entrika ve kan vardı. Yazarımız sözlük eklemiş eser sonuna ve baştan da bizlere seri olacağını notlar alarak okumamız gerektiğini vurguluyor. Burada derine inmeyeceğim çünkü sizlerin alıp o evreni keşfetmenizi diliyorum, keyifli okumalar dilerim.
#kanahdi
~
"Herkese sevdiğinin ölümünden sonra vicdan azabı lazım evlat,"
dedi kendinden yaşlarca küçük arkadaşına sarılarak.
" Acı bu dünyadaki tek gerçek duygu çünkü unutulmayan tek duygu çektiğin acıdır. İyileşse bile izi kalır ve o hep orada kalır."
~
"Ölüm, eski yaşamın sonuncusunun etrafında dolaşıyordu.
Ölüm, aşıkların etrafında dolaşıyordu.
Ölüm, Ana Kara'nın üzerinde dolaşıyordu."
~
"Bir çıkmazın ortasında kaldığınızda kendinize başka çıkmazlar arayın. Olaylar daha iyiye gitmeyecektir ama ölümün korkusu ve yaşama arzusu arasında gidip gelen zihinleriniz kaslarınıza hükmedecek ve sizi içinde bulunduğunuz çıkmazdan kurtaracaktır. "
~
"İlah'ın bize yardım etmesini istiyorsak önce biz kendimize yardım etmeliyiz."
~
Türkçe'de. Her yiğidin kalbinde bir aslan yatarmış. Bakın "Kork-ma"nın kalbinde "Koruma" yatıyor. Korkuyla korunuyor demek ki insan. Bir korkuya ihtiyaç var demek, kurtulmak için korkulardan. Nasıl bir korku olmalı ki bu güven versin sahibine. Nasıl bir gece olmalı ki her zerresinde güneşler barındırsın!
Hayat biraz da okul korkusu, yoksulluk korkusu, kaybetme korkusu ve ölüm korkusuydu. Ellerin buz kestiği, göz bebeklerinin genişlediği, alınlardan acı su boncukları yuvarlandığı, kalplerin koca davullar gibi gümbürdediği, göz kapaklarının uykuya geçit vermediği zamanlar korkunun bir dev anası gibi binlerce yalan doğurduğuna şahit oluyordu insan; binlerce batıl inanç, binlerce öfke, binlerce nefret, binlerce zulüm... Kendini suçüstü yakalayıp itiraf ettiriyordu Bernard Shaw'ın ağzından: "Aslandan niçin korkuyorsunuz? Onun ne ülküsü, ne dini, ne siyasal inancı, ne ahlakı, ne de diploması var!"
Evet, evet biliyorum mahkeme sahnesinde hepimiz oradaydık.
Bazı ruhlar vardır hani asla mutluluğa ulaşamazlar, hep dışlanmışlık, huzursuzluk, mutsuzluk hiçbir yer kabul etmez onları; işte Atsız öyle bir karakterdir, zaten hayatı sürekli mahkemelerde ve cezaevlerinde geçer. Çocukluk emelini gerçekleştiremez, asker soylu bir ailedir onunki
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Bir grup arkadaşla giriştiğimiz dil çalışmalarına giriş mahiyetinde olacak yazı serisinin en önemli ayaklarından biri olan İngilizce Öğrenme yazısını kaleme alma sebebim, dil yazılarımızı takip edecek arkadaşlara nereden başlamaları gerektiği konusunda bilgi edindirmektir. Oluşan dil havzasında öğreneceğimiz dillerin
Şinasi'nin Türkçülük fikri, lisan edebiyat şubesinde Ziya Paşa, sözlük şubesinde Ahmet Vefik Paşa, filoloji incelemelerinde Mustafa Celaleddin Paşa taraflarından işlenir.
Yeni ölen kişilerin ağzına ayna tutarmış eskiler. Buğulanmıyorsa ayna ölmüşsün kesin! Fakat hâlâ buğulanıyor cam, cana işaret etmede. Ey ölülerin arasında boylu boyunca uzanan! Anladık hâlâ kalbin çarpıyor. Kalbimizi çarptırıyor o derin gülümseme.
Aynayla aranda bir köprü var geçemediğin. Cilalı taş devrinden beri bekliyorsun önünde. Bir geçsen, göreceksin: Asıl kim? Suret kim? Hakikat nerede? Yedi gezegeni havanda ezip sürdün sırını. Camı can yaptın yüzleşmek için.
Demek adalet düşüncesine değil, adalet hissine ihtiyaç var! Hissiz adalet! Asıl sefalet bu! Düşünceyle duygu olmayınca terazinin iki kefesi. Zayıfla güçlü tartılmıyor aynı ölçüyle. Bu yüzden yalnız adalet dağıtanların değil, adaleti arayanların gözlerine de katarakt iniyor. Ne diyordu Bernard Shaw, "Kaptan Brassbound'un Dönüşümü” adlı eserinde: "Olayın bir yanını anlatmakla yetinmesi, onun avukatlık eğitimi görmesinden ileri geliyor. Yoksa, doğuştan yalancı olduğunu sanmayın."
Hem beden dediğin nedir? Fârabî, bir adalet sergisi fark eder insan vücudunda. Kalbin hizmetindedir beyin; ısısını dengede tutar. Öğrenme, hatırlama, hayal etme ve düşünme, yani adalet gerçekleşir varlıkta. İnsana yakışan iyi ve dengeli davranışlar doğar. Tabiatta adalet var, insan da adil olmak zorunda. Adalet bir "orta yol" bir "denge" hayatı yaşanılır kılan. Denizler, gökler, ağaçlar, hayvanlar ateş püskürüyorsa insana, adaletsiz olduğu içindir.
"Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak. Adalet bir nimeti yerine koymaktır; her su çeken tohumu sulamak değil. Zulüm nedir? Bir şeyi yerinde kullanmamak, ait olmadığı yere koymaktır." Mevlâna Celâleddin Rûmî