Bu kitabı okurken kendimi korku tüneline girmiş gibi hissettim. Spoiler vermek istemem ama nükleer ıvır zıvırın sıradışı etkilerinin olma ihtimalinden korkan tek ben değilimdir herhalde. Dolayısıyla hikayenin türü için fantastik ya da bilimkurgu diyemem. Bana göre büyülü gerçeklik denilen bir türe daha çok yatkın. Tabii bu benim fikrim
Yorumun başında korku tüneli dedim çünkü hikayede katliam bitmiyor. Sisli bataklık ve ormanliklara eklenen nehir sinekleri, korkuc uğultular, kalbi sökülüp yanan cesetler... Bir Türk korku filmi olsaydı literatüre geçerdi. Cinayet bölümlerini okurken sineklerin etrafımda vizildamasi psikolojik değil, gerçekti ki kitaba kötü bakışlar atmamak elde değil. Yani son derece etkili yazmış, bence çok yetenekli ve yaratıcı.
Şimdi kafaniz karıştı, biliyorum. Korku mu, büyülü bir şeyler mi var yoksa polisiye mi?
Büyü yok, gerçeklik payı var ve bunu ancak okursanız anlarsiniz azıcık araştırın. Her şeyi benden beklemeyin. Hikaye kasabanın namlı hayat kadınının cinayetiyle başlıyor. Sonra diğerleri geliyor ki belli bir hedef yok. Sonradan anlaşılıyor ki kahkahalar katil ya da yaratık her neyse onu cezbediyor ve öldürüyor. Yani bu varlık mutluluktan nefret ediyor, insanlara bariz öfkesi var -bakınız alintiya-
Şimdi gelelim katile; bir insan değil ama bir canavar da sayılmaz. Bununla birlikte bir insandan doğma. Anlayacağınız üzere #wendigo ama varoluş biçimi farklı. Hikaye sonu uçuk bitti ama her şey birbirine bağlantılıydi ve çözüldü. Sevdim. Dehşet ve ibretle tavsiye ederim.