Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esra

Esra
@srcesra
Ön yargılara karşı, herkes kadar hiçkimse, yolcu, keşfeden,öğrenen, kendince, keyfince, doğa,deniz, çocuklar, çokça gökyüzü, bir parça huzur almaya geldi dünyadan
Kanatlanıp uçmanın, eyleme geçmenin güzelliği, o zihin durumunda hiçbir karar verme zorunluluğu olmamasındadır. Siz hareket hâlindeyken 'karar' kendi kendine oluşur.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
Duygular
Duygularımın kaynağı etrafımdaki hiçbir şey değildir. "Asla. Tüm duygularımın kaynağı kendi düşüncelerimdir. Her zaman. →Bana belli bir şeyi hissettiren, olaylar hakkında ne düşündüğümdür. Olaylar değildir
Sayfa 166Kitabı okudu
Beklentiler...
Beklentiler, diğerlerinin size nasıl davranması gerektiği hakkında inandığımız hikâyelerdir, ancak ne kadar çok beklentimiz varsa, o kadar çok hüsrana uğrarız. Çünkü beklenti yoksa hayal kırıklığı da olmaz; sadece yaşamdan olduğu gibi zevk alır ve ona meydan okuruz
Sayfa 140Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Anlaşıldığımızı hissettiğimiz oranda kendimizi anlayacak, en derin bilinçaltı seviyelerinde sevildiğimizi algıladığımız oranda kendimizi sevecek, küçük bir çocukken özümüzde hissettiğimiz merhamet oranında kendimize şefkat göstereceğiz.
Sayfa 277Kitabı okudu
Fizikse hastalık ailenin mevcut ve geçmiş nesiller boyunca (var olan) duygusal sistemindeki bir arızadır.
Sayfa 295Kitabı okudu
Reklam
Stres
Yetişkin bir insan açısından biyolojik stres, bir yanda sosyal güvenlik ve ilişki güvenliği ile diğer yandan sahici bir özerklik arasındaki hassas dengeye bağlıdır. ️Bu dengeyi bozan her şey, kişi farkında olsun olmasın, bir stres kaynağıdır.
Sayfa 265Kitabı okudu
Asla insanların sizin üzerinizde, sizi boyun eğmeye ya da başkaldırıya yöneltecek şekilde güç kullanmalarına izin vermeyin. Boyun eğmeniz de başkaldırmanız da o kişiye sizin üzerinde güç verir. Gerçekten özgür olduğunuzda, yaşamınızın her anında neyi seçiyorsanız onu yapabileceğinizin farkında olursunuz. Size hiç kimse hiçbir şey yaptıramaz.
Yargı ve şiddet dili
Gerçekten tahakküm yapılarını sürdürmek istiyorsanız, insanlara ahlakçı yargıların dilini öğretmelisiniz. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu söyleyecek otorite figürleriniz veya din âlimleriniz olmalıdır. İnsanlara ahlakçı yargılar dilinde eğitim vermeniz gereklidir. Neden? Çünkü Walter Wink'in dediği gibi, tahakkum yapılarının temel özelliklerinden biri, şiddeti zevkli hale getirmektir. Yargı dili de bunu yapmak için çok uygun bir dildir. Bu dil, insanları nesnelere indirger. Bir insanın ne olduğunu düşündüğünüzde, o insanın içindeki yaşamı gerçekten görmezsiniz. O insanı bir soyutlamaya, statik bir olguya indirgersiniz. Ahlakçı yargılarla birlikte, seçim hakkının varlığını gizleyen bir dile de ihtiyacınız bulunur. Otoritenin doğru olduğunu söylediği şeyler dışında bir şey yapmaya dönük seçim hakkının bulunmadığını ima eden sözcükler kullanırsınız. Mecbur, -meli / - malı, gerekli, zorunlu, olmaz, lazım gibi sözcüklerdir bunlar. Bizim yargı sistemimiz ve ekonomik sistemlerimiz gibi tahakküm yapılarını muhafaza etmek istiyorsanız, hak etme ve layık olma adlı önemli iki kavrama da ihtiyacınız bulunur. Tahakküm yapılarını korumak için insanları belli eylemlerin ödülü, belli eylemlerin ise cezayı hak ettiğine inandırmanız çok önemlidir.
İhtiyacım…
Benim ihtiyacım Şiddetsiz İletişim öğretmek değil. Bu bir ihtiyaç değildir. İhtiyacım güvenliktir, keyiftir, kaynakların dağılımıdır, gezegen üzerinde sürdürülebilir bir yaşamdır. Şiddetsiz İletişim, bu ihtiyaçları karşılamak için bana hizmet eden bir stratejidir. Böylelikle aynı anda hem diğer kişinin hem benim ihtiyacımı karşılayacak yollar bulmaya çalışırım. Bir şey satmaya çalışmam; ikimizin ihtiyacının da karşılanmasına çalışırım. Bu niyetle ilk işim, benim diğer kişinin ihtiyacının ne olduğunu net biçimde görebileceğim, onun da benim ihtiyacımı görebileceği nitelikte bir bağlantı oluşturmaktır. Karşımdaki kişi onun ihtiyacını kendi ihtiyacım kadar önemsediğime güvenirse sorunun yüzde doksanı çözülmüş demektir. İhtiyaca temas etmeden yapılan bir rica, kulağıma bir satış işi gibi geliyor.
Marshall Rosenberg inanç ve maneviyat bakış açısı
1) En büyük sevinç kaynağı kendimizin ve diğerlerinin iyi haline katkıda bulunarak canlı hayatla bağlantı kurmaktır ve 2) Maneviyat ve sevgi ne hissettiğimizden ziyade ne yaptığımızla ilgilidir.
Reklam
Sevgi
“Sevginin sadece hissettiğimiz bir şey olmadığı, ifade ettiğimiz, eylediğimiz, sahip olduğumuz bir şey olduğu sonucuna vardım. Sevgi, verdiğimiz bir şeydir. Belirli şekillerde kendimizden veririz. Herhangi bir anda, içinizdeki canlı hayatı ortaya çıkarmaktan başka bir amaç olmaksızın kendinizi çıplak ve dürüstlükle ortaya koymanız bir armağandır.”
Çocuğun cenneti de, gözleri şefkatle ışıldayan bir annedir.
Sayfa 148Kitabı okudu
Seçme hakkımız var elbette ama her şeyi değil: Şartlar bizi sınırlar ve imkânlarımız şartlar dahilindedir. Takdire tedbir kâr etmez.
Sayfa 130Kitabı okudu
“İnsan yalnızlaşıyor”
Kaç kişi bir diğerini dikkatle dinliyor? Kaç kişi gönlünden geldiği gibi meramını ifade edebiliyor? İnsan dili kötürüm ve kekeme bir hal almış durumda. Televizyonun uğultusu, cep telefonunun zırıltısı, hayatın telaşı, sahici bir konuşmayı giderek imkânsız hale getiriyor. Oysa insan hikâyeler anlatmak isteyen bir varlık. Anlattığı hikâyelerin yankılarını duymak isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. Can, dilde hayat buluyor. Düşünürün sölediği gibi, "Dil varlığın evidir."
Hayat bir çizgi değil," diyor bir Zen ustası, "birbiri ardınca gelen şimdilerden ibaret." Hayat uzun bir şimdiden başkası değil.
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.