Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sevgi

Reklam
“...gurbet icat eden görmesin cennet.”
“Bir insan bir insanın yüzüne karşı, hiç çekinmeden onu bu kadar varsa için içinde çok önemli bir iş var demektir. İnsan ancak ölü bir insana bu kadar yasaklanabilir. Bunun gibi insanlar gece adamı öldürür ya da öldür türler, sabahleyin de cenazesine gider, cenaze namazını kılar, ağlayarak da tabutun altına girer, mezarına kadar da götürürler.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bir insan bir insanın yüzüne karşı, hiç çekinmeden onu bu kadar överse işin içinde çok önemli bir iş var demektir.”
“Ağaefendi durdu, yüzü acılaştı, “İsmail,” dedi. “O adam İsmail öldürmüş, yani öldürmekten beter etmiş. Bunu da devletin candarmalarına yaptırmış. Bütün mücadelesine rağmen ne candarmalara bir şey yapmışlar, ne de o adama. O zulüm gibi Yunanistan’da bile böyle bir zulüm görülmemiştir. Bu kuvveti, bu adam kimden alıyor?“ Poyraz: “Yakında Halk Fıkrasının kasaba reisi olacakmış. Kasabada böyle bir şayia dolaşıyormuş. Kuvvetini bu şayiadan alıyor. Bu sebepten ona kimse dokunamıyor.“ “Dediniz ki o bir asker kaçağı.” “Asker kaçağı. Bu kasabada da onun asker kaçağı olduğunu bilmeyen kimse yok.” Sonra istiklal harbi bitince Kavaklızade Remzi Bey’in nasıl milli kahraman olarak kasabaya girdiğini, Halk Fırkasının başı olacağını, Fırrayı kimlerin, niçin kurduğunu, kasabada Fırka reisinin en büyük güç olabileceğini anlattı. Musa Kazım Ağaefendi: “Anladım,“ dedi. “Her şeyi çok iyi anladım. Biliyorum,“ dedi, “biliyorum. Her zaman, her şeyde böyle olur.“
Reklam
“Günde olmadan neler doğar. İnsan yaşamı bu, her tepeden bir gün doğar.”
“Çocuklarım, bizim başımıza gelenler, hiçbir zaman, hiçbir zulümden insan soyunun başına gelmemiştir. Düşün bakalım, hiçbir suçumuz durumumuz yok. Bir de bakmışsın ki, candarmalar, polisler kasabanın, köyünü, adını sarı vermişler, boşaltın köyünüzü, adınızı, evinizi, doğru başka bir ülkeye. Donar kalırsınız. Ölümlerden ölüm beğenden de beter.”
“Kara sevdaya düşmeyen bu dünyaya geldim, yaşadım demesin.”
“Savaşı biliyorum evladım. Yalnız insanlar değil, atlar, cümle mahlukat, kurt kuş, börtü böcek, kelebekler, arılar, ağaçlar, otlar, hava, su, su da kuruma uğruyor. Ben de savaş gördüm, savaşlara girdim çıktım. Olmaz ödün, insanoğlu budur işte.”
Feqiyê Teyran’ın son anları.
“Nerdeyse soluğu kesilecekti. Birden, çok uzaklardan bir ses geldi. Fakinin yüzü ışıdı. Ses bir daha geldi, Usta gülümsedi. Onunla birlikte Halilo da gülümsedi. Ses, kendi gözükmeyip de arada sırada sesi duyulan kuşun sesiydi. Ses, bir daha geldi. Fakinin gözlerinin içi ışılıyordu. Halilo sevindi, Usta diriliyordu. Emir ve ötekiler Faki ha öldü, ha ölecek derken Usta diriliverdi. Herkes şaşkınlık içindeydi. Ustaysa beklemedeydi, üç kez sesi duyulan kuşun kendisi de gözükecekti. Çok beklemedi, uzaklardan, dağların üstünden, göğün ucundan bir top ışık patladı, ışık hızla bu yana gelmeye başladı. Işık, öyle bir ışıktı ki bakanı kör edecek kadar keskin bir ışıktı. Yaklaştıkça ışığın parlaklığı artıyordu. Az sonra pencerenin önüne gelmiş ışığın içinden geniş kanatlarını açmış kuş çıktı. Faki, gözlerini kapamadı. Kuş, gözlerini Fakinin gözlerine dikti. Göz göze geldiler. Faki gözlerini kuşun som kırmızı parlak gözlerinden bir türlü alamıyordu. Birden ortalığa kurşun geçirmez bir karanlık çöktü. Kuşun sesi çok uzak dağların arkasından geldi. Fakinin başı omuzuna düştü. Halilo yerinden kalktı, Ustasının başını usulca tuttu yastığa koydu, açık kalmış gözlerini kapattı. “
Reklam
Feqiyê Teyran’ın arayışının vuslatı.
“Yarı uykuda yarı uyanık dalmışken kulağına bir kuş sesi geldi, uyandı. Sesi duyar duymaz içine bir sevinç geldi oturdu. Sevincin esrikliğine kaptırdı kendisini. Kuş bir daha öttü, mutluluk içine gömüldü. Kuşun üçüncü ötüşünde göklere uçtu. Üstündeki kuşlar da ötmeye başladılar. Mutluluk cennetine girdi, ölümsüzlüğe kavuştu. Bütün bedeni mest oldu. Şimdiye kadar böyle bir mutluğu, esrikliği, tadı hiç yaşamamıştı. Kendinden geçmiş, başka bir dünyada gözünü açmıştı. Bu ses o kuşun sesiydi. Kuş birkaç kez daha üst üste öttü. O artık kendinde değildi. Şimdiye kadar insanların görmediği, bilmediği tanrısal bir semah tutturdu, dönmeye başladı. Öylesine esriklik, sevinç içinde, hiç yaşanmamış bir cennette yaşıyordu ki, bir ömür böyle dönebilirdi. Seher yelleri esti, gün ışıdı ışıyacak, gökten bir hışıltı koptu. Fakî daha dönüyordu, az sonra önüne ışıktan bir kuş kondu. Fakî kuşa bakar bakmaz gözlerini kapadı, ışığın karanlığı taş gibi üstüne çöktü. Kendine geldiğinde gün doğmuş, vakit kuşluğa erişmiş, kuş da uçmuş gitmişti. “
“Yezidileri öldürenler içten içe onların direnişlerine, insan canına saygılarına, ölüm karşısında insanlıklarını yitirmemelerine hayran kalıyorlar, gene de Yezidi kırımlarından kendilerini alıkoyamıyorlardı.“
Bu Yezidilerde bir, birçok giz vardı. Durmadan onlara, şeytana, tavuskuşuna, güneşe tapıyorlar, diye zulmediyor, onları öldürüyor, tükettik sanıyorlar, bir de bakıyorlardı ki yıllar son- ra, dağlara kaçıp orada çoğalmış Yezidiler, dağlardan inmişler, Laliş koyağını doldurmuşlar. Beyler gene din uğruna Yezidileri kırıyor, kalanlar gene dağlara
“Yalnızlığı yüreğinin kökünden duydu.”
“... O iyi insanlar dengbejsiz ne yaparlar, Allah hiçbir kavmi dengbejsiz bırakmasın. Bunca savaşta, yoksullukta, açlıkta, hastalıkta beni dinleyenlere can geliyordu.”
7,8bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.