Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Şule Uğurlu
Şule Uğurlu
@suleugurlu
Hayat kısa!!!
Yaşasın tembellik
İzmir
İskenderun
157 okur puanı
Ekim 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
İkinci dalga feminizmin büyükannesi Simone de Beauvoir'in çok geç yayınlanan bu kitabı, birinci tekil şahıs kullanılarak anlatılmış. İlk tanışmaları dokuz yaşında olan Sylvie ve Andree'nin hikayesi... Yani Simone ve Zaza'nın...
Zaza ile olan arkadaşlığı, Simone üzerinde çok etkili olmuş ve onu "kadınlık durumu" üzerine düşünmeye teşvik etmiştir. Kadınların toplumdaki rolü, genç kızların yerine getirmeleri gereken görevler, zamanın gelenekleri gibi birçok konuyu Zaza ve ailesi, ayrıca kendi ailesi üzerinden gözlemleyip yazıya döker Beauvoir.
Kitabın bu kadar geç basılmasının sebebi ise J.P.Sartre. İkili, her yeni kitabı çıkartmadan önce birbirlerine okuyorlar eserlerini. Sartra, "Ayrılmaz İkili"yi önemsiz bulur ve kitabı görmezden gelir.
Oysa ki , "Ayrılmaz İkili" Beauvoir'in kadın özgürlüğünü vekadınların yaşadığı baskıları sorguladığı bir romandır. Zaten Andree de (Zaza) kendisi olmayı denediği için dindarlık ve yobazlığın cenderesinde sıkışıp kalır ve sonunda soğuk, nesnel bilime göre viral ensefalitten ölür. Oysa Simone de Bauvoir "Zaza istisnai bir varlık olduğu için öldü, onu öldürdüler, ölümü "manevi bir cinayetti" der.
Aydınlık günlere okumayla ve kitaplarla ulaşacağız...
Fahrenheit 451'i yıllar önce okumuştum. O zaman beni çok etkilediğini hatırlıyorum. Okuma grubumuz için yeniden okuduğumda bu sefer kitap beni etkilemedi. Belki çevirisinin iyi olmaması, belki kitapta net bir şekilde akıp giden bir olay örgüsünün bulunmaması, karakterlerin özellikle baş karakter Guy Montag'ın havada kalması, anlatılmak
Hatice Meryem'in "Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun" ve "İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar" kitaplarına tek kelimeyle bayılmıştım.
Aklımdaki Yılan bir öykü kitabı. Diğer iki kitabı kadar olmasa da yine mesajlar veren, hiç bir öyküyü boş geçmeyen bir kitap. Bazı öyküleri çok durağan bulsam da annelik ve annelik halleri üstüne yazar epeyi bir kafa yormuş ve gözlem yapmış. Yaptığı başarılı gözlem ve deneyimleri de biz okuyuculara öykü olarak geriye döndürmüş. İyi ki böyle yapmış...
Okur Takip Önerileri
Kitabı bazı okurlar çok beğenmiş, ben ne yazık ki o grupta değilim. Çoğu öyküyü çok sıkılarak okudum. Alkolle, zaman zaman haplarla, uyuşturucularla ve hayatındaki adamlarla devamlı ama devamlı problemi olan, neredeyse evsizliği savunan bu hikayeler sanki çok büyük bir edebi başarı gibi sunulmamalı. Zira okuduktan sonra hiç okuma tadı bırakmadılar. Kitabı bitirdiğimde vaktimi boşa harcadığımı anladım.
Gerçekten iyi öyküler okumak isteyenler hem Türk hem Dünya Edebiyatı'ndan çok iyi yazarlara ulaşabilirler.
Yusuf Atılgan'ın bilinç akışı tekniği ile yazdığı, dönemin koşullarının belirtilmediği, tam ismi okuyucu ile paylaşılmayan C'nin düşünceleri, eylemleri/eylemsizliklerini anlattığı kitabını çok severek ve ilgiyle okudum.
C. bir arayış içerisindedir. Hiç tanımadığı , ama görürü görmez tanıyacağına inandığı, tıpkı kendisi gibi düşünen bir
Bazen, şöyle beni çok zorlamayan bir kitap olsa da okusam deriz.. İşte "Bir Yara Bir Dilsiz Oda" tam da böyle bir kitap. İclal Aydın Kitap Kulübü'nün ilk erkek yazarı. Kulüp önceliği kadın yazarlara veriyormuş.
Kitapta anlatılan hikaye gerçek, ama yazar tarafından yeniden kurgulanmış. Ne yazık ki Tenzile gerçek hayatta farklı ve çok daha kötü olaylar yaşamış.
Tenzile'nin hikayesinin tam anlatılmadığını düşünüyorum. Hem evliliği sırasında, hem de sonrasında polis olan hayat arkadaşı ile yaşadıkları... Ama yazarın dilini ve Türkçe'yi kullanmasını beğendim.
İclal Aydın tarzını sevenler, bu kitabı sevecektir. Edebi olarak beklentiye girmeden, rahat okunabilecek bir kitap. Bu arada kitabı yayınlayan Artemis Yayınları gerçekten özenli çalışmış. Gerek kağıt kalitesi, gerek editörün özenli çalışması, doğru yazılmış kelimeler....okuma kalitesini artırıyor.
Bazı kitaplar vardır aradan zaman geçince tekrar okuduğunuzda bu sefer başka bir yerinden yakalar sizi. "Yaşamak" kitabını 2020 yılında okumuştum, ama kitap okuma grubumuzla konuşacağımız için yeniden okudum ve bu sefer bambaşka detaylar, olaylar beni alıp duygudan duyguya, düşünceden düşünceye sürükledi.
Yaşamak ne demek ? Sadece bir işte çalışmak, karnını doyurmak ve bir evde barınmak mı ? Evlenip, çoluk çocuğa karışmak mı ? Güzel günler kadar acı günlerini geçirmemiz mi ? Kimimizin uzun, kimimizin kısa olan hayat yolunda geçirdiğimiz sıradan günler mi yaşamak ? Yaşamak gibi ucu bucağı olmayan bir kavramı yazar bize epik bir tarzda, Fugui ve ailesinin üzerinden anlatmış. Kitabı okudukça ve her olaydan sonra "bu kadar da olmaz, olmamalı" dediğiniz her noktada hayat Fugui'yi bir kere daha sınar, hem de her seferinde öncekinden daha şiddetli bir şekilde.
Kitapta Çin Kültür Devrimi ve o sırada yaşananlar karakterler üzerinden anlatılmaya çalışılmış. Ülkede yapılan Toprak Reformunun da Fugui ve onun köyü üzerinden çok başarılı bir şekilde anlatıldığını düşünüyorum.
Yeni ülkeler ve yeni yazarları tanımak isteyen herkese "Yaşamak" kitabını ısrarla öneririm :))
İki Şehrin Hikayesi'ni ilk defa Milliyet Yayınları'nın çocuklar için çıkardığı Milliyet Çocuk Dergisi'nde çizgi roman olarak okumuştum. Son okumamı kitap okuma grubumuz için yaptım. Öncelikle şunu söylemek isterim ki Koridor Yayıncılık baskısını sakın okumayın. Çeviri kötü ve sıradan. anlam düşmesi olan bir sürü cümle. Editör ne yapmış anlayamadım...O kadar çok kelime hatası vardı ki, cam kırıklarıyla bir yolda yürümek gibiydi okumak...Dolayısıyla okuma zevkini bitiren bir çeviri idi. Başka ve bilindik yayınevlerini denemenizi tavsiye ederim. Yayın evlerinin bize iyi çeviriler sunmak gibi bir görevi var, onlar bunu pek bilmese de...
İki Şehri Hikayesi'nde Charles Dickens bize, 1789 Fransız İhtilali ve sonrasındaki bir kaç yılı anlatır. Tipik bir Viktorya Dönemi olan roman bol karakterli, o kadar ki her bir karakter için ayrı bir kitap yazılabilir. Doktor Manette , kızı Lucie ve Charles Darnay esas karakterler gibi görünse de meyhaneci Defarge çifti, Sydney Carton, Jerry Cruncher, avukat Mr.Lorry karaterleri de gayet renkli ve etkili karakterler.
İhtilal, halkın yönetimi ele geçirmesi ve yıllarca kendilerine kan kusturmuş olan soylulardan aldıkları intikamlar, giyotinin aldığı canlar... Bazen hiç suçu olmayan insanların da ölmesi...
Charles Dickens'ın insanlık durumlarına karşı bir resmi geçidi olan bu kitabı herkes okumalı ve okumayı seven her arkadaşına da okutmalı:))
Nijeryalı yazar Chinua Achebe ile Afrika Edebiyatı'na giriş yaptım. Konusunu ilk okuduğumda pek cazip gelmemişti ama okumaya başladıktan sonra fikrim değişti. Hatta bu kitabın yazarın üçlemesinin ilk kitabı olduğunu öğrenince, diğer devam kitaplarını da okuyacaklarım arasında ekledim.
Genelde kitap arkasında konu yazıyor, o yüzden ben tekrar konu paylaşımı yapmak istemiyorum. Fazla tekrara gerek yok :))
Hayattaki tek korkusu babası gibi olmak olan Okonkwo ve ailesinin öyküsü, kabilenin inançları, olaylar karşısında kabiledekilerin davranış şekilleri, kötü bir şey olduğunda verilen cezalar, yedikleri yiyecekler ve içtikleri içecekler, kabile içinde kadının yeri (var mı tartışılır !!!) , günlük hayattaki davranışları, gelenek ve görenekleri, inanç şekilleri, Tanrılarının bolluğu, batıl inançları ile oldukça ilginç bir okuma oldu. Afrika Edebiyatı ile tanışmak isteyenlere öneririm.
Akgün Akova , kelimelerin büyücüsü. Eğer yazarla tanışmadıysanız mutlaka bir kitabını okuyunuz. Aklında yüzlerce, binlerce kelime olan bir adam Akgün Akova. Bir fotoğrafta bakıp size sayfalarca yazı yazabilir... Sizi düşler aleminin birinden diğerine sürükler... Yeri gelir gülersiniz, yeri gelir üzülürsünüz... Ama mutlaka yüreğinizin bir yerine dokunur yazdıklarıyla Akgün Akova... Okuyun, tanışın...
Natsume Soseki biz okurların diğer Dünya edebiyatı kitaplarına göre sonradan tanıdığı ve okuduğu bir yazar. Takip ettiğim instagram hesaplarında bir dönem yazıldı da yazıldı. kimisi çok beğendi, kimisi hiç beğenmedi... Neyse, okuma zevki herkese göre değişir diyerek kitapla ilgili düşüncemi yazayım.
Soseki'den başka üç kitap daha okumuştum. Bence gerek konu, gerek anlatım tarzıyla en iyi okuma yaptığım kitap "Madenci" oldu.
Anlatıcı ölmek için evden kaçan on dokuz yaşında isimsiz bir genç. İyi bir ailesi var, eğitimli ve paralı bir aile. Evden kaçtığında kafasında tehlikeli düşüncelerle ormanda yürürken, maden ocaklarına çalışacak adam bulan Çozo'nun bir sorusu ile onun arkasına takılır ve kendini madende bulur.
İlerleyen sayfalarda isimsiz gencin madenin ortamına uyum sağlamaya çalışması, oradaki insanlarla tanışması ve o sırada aklından geçen düşünceler; daha sonra ustabaşı ile madeni tanıma gezisinde ustabaşını gözden kaybettiği sırada tesadüfen Yasu ile tanışması ve onunla olan sohbetleri gayet akıcı bir şekilde kendini okuttu.
Yazıldığı dönemdeki yazım tarzı ile çok eleştiri almış yazar. Oysa günümüzde gerek öykülerde, gerekse romanlarda bir şeyleri anlatıp anlatıp pat diye kesen, yani sonu olmayan, o sonu biz okuyuculara bırakan nice kitap var. O yüzden o tarza aşina iseniz bu kitabı da seveceksiniz.
Madeline Miller adını özellikle "Ben Kirke" kitabından dolayı çok sık duydum. Sonra "Akhillleus'un Şarkısı" kitabı yayınlandı. "Ben Kirke" için o kadar farklı yorumlar vardı ki okuyup okumamakta karasız kaldım. İşte "Galateia" bu karasızlığımı gidermek ve yazarla tanışmak için iyi bir tercih oldu.
Çok kolay okunan, harika illüstrasyonları olan bir kitap. Benim açımdan bir artısı da hiçi duymadığım ve bilmediğim bir mitolojik öyküyü öğrenmek oldu. Madeline Miller, mitolojik öyküden esinlenerek Galateia'nın hikayesini yeniden yazmış. Özgür olmak isteyen Galateia, kızını kurtarmak için kendi hikayesine son veren Galateia... Bütün cesur kadınlara gelsin bu kitap:))
Gece On İki Sancıları birbirini takip eden 8 öyküden oluşuyor. 12 Eylül dönemine göndermeler var... Okurken hemen anlıyorsunuz ama yazar bu göndermeleri biraz sisli bırakmış. Ara ara altını çizdiğim yerler olsa da genel olarak şöyle böyle buldum kitabı. Kitabın bütününde derinlik eksik bence. Bazı öyküleri de çok sıradan bulduğumu söylemek isterim. Tabii hepimiz şunu biliyoruz , okumak ve beğeniler her kişiye göre değişir.
Bol kitaplı günler dilerim herkese.
Dorian Gray'in Portresi okuma grubumuzun mayıs ayı kitabı oldu. Hemen hepimizin beğendiği ve bizi hararetli tartışmalara sürükleyen; grubu "Dorian Gray neden böyle oldu" sorusunun cevabında ikiye bölen bir kitap oldu. Lord Henry mi yoksa ressam Basil mi ? Bazılarımız Basil'i, bazılarımız Lord Henry'i suçladık. Kitaptaki bütün karakterleri didik didik ettik. Dönemi konuştuk, Londra'nın görünen ve görünmeyen yüzlerini konuştuk... Dorian Gray'i konuşa konuşa bitiremedik :))
Okumayan herkese tavsiye ederim... Okuyanlara ise sormak isterim : Sizce Dorian Gray'i kim değiştirdi ? Ondaki ruh bozulmasını ve yoldan çıkmayı kim tetikledi ???
İyi okumalar herkese...
Miguel Bonnefoy 1983 Fransa doğumlu. Babası Şilili, annesi Venezuelalı . Sekiz tane yayınlanmış kitabı var. Miras yazarın Türkçe'deki ilk kitabı. Umarım diğer kitapları da basılır.
Eğer siz de Latin Amerika edebiyatı ve büyülü gerçekçilik akımı ile yazılmış kitapları seviyorsanız "Miras" tam size göre bir kitap. Bir ailenin California'dan Şili'ye uzanan yüz yıllık öyküsünü anlatılır kitapta.
Kitabımız tam bir karakterler resmi geçidi ve her bir karakter tek başına ayrı bir hikaye. Hepsini çok güzel bir şekilde harmanlayıp birbirine bağlamış yazarımız. Belli bir olay örgüsü dahilinde; yer yer masalsı, komik, trajik ve büyülü gerçekçi bir anlatımı olan keyifle okunacak bir kitap Miras.
Masalsı anlatımına rağmen arka fonda I. ve II.Dünya Savaşı , Şili'deki 1973 askeri darbesi de karakterler üzerinden anlatılır. Mesajları olan, iyi bir kitap okudum dedirtecek bu kitabı farklı ülke edebiyatını merak edenlere öneririm.:))
