içindeki o gece, o karanlık ve o karmaşık kökler, o muhteşem ve korkutucu ülkeye; o ülkenin, yüreğini sıkıştıracak denli hızlı akşamları kadar kavurucu günlerine de bağlıyordu onu...
Ah, evet ! Çocukluğu böyle geçmişti, mahallenin yoksul adasında, cahil ve sakat bir ailenin ortasında, gencecik damarlarında kanı kaynayarak, doymak bilmez bir yaşama iştahıyla...
Kırk yaşındayım... Bu taşın altında gömülen ve babam olan adam benden genç. Toprak ölü çocuklarla dolu... Bugünün kır saçlı çocuklarının gencecik babaları...
Kitapların içerikleri aslında pek önemli değildi. Önemli olan bu mekan ve önümüze serdiği ufuklardı. Kapıdan içeri adım attığımız anda daracık mahallemizden bizi alıp götürürdü.
Yoksulların hafızası, zenginlerinkinden daha az beslenir. Yaşadıkları yeri nadiren terk ettikleri için mekanda daha az işaret noktaları vardır, tektip ve gri bir yaşam sürdürdükleri için zamanda da işaret noktaları daha azdır.
"Neyse ki onun gibi tuhaf insanlara sık rastlanmıyor. Çoğu yılanın başını küçükken nasıl ezeceğimizi biliyoruz. Çivi ve tahta olmadan ev inşa edemezsin. Bir evin inşa edilmesini istemiyorsan, çivilerle tahtaları sakla. Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da iyisi, hiçbir açıdan sunma. Bırak savaş diye bir şey olduğunu unutsun.
..............................................................
İnsanlara en popüler şarkıların sözlerini, eyalet başkentlerinin isimlerini veya Iowa'da geçen sene ne kadar mısır yetiştiğini hatırlayarak kazanacakları yarışmalar vereceksin. Onları yanmaz verilerle dolduracaksın, 'gerçekleri' boğazlarına tıkıştıracaksın, öyle ki kendilerini tıka basa doymuş ama onca veri sayesinde kesinlikle 'zeki' hissedecekler.
Hepimiz birbirimize benzemeliyiz. Anayasa'nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur. Çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur.
"Beni rahat bırak" dedi Mildred. "Ben bir şey yapmadım."
"Seni rahat mı bırakayım! Bu çok güzel, ama kendimi nasıl rahat bırakabilirim peki? Rahat bırakılmamıza gerek yok. Aslında arada sırada rahatsız edilmemiz gerek. En son ne zaman gerçekten rahatsız oldun ? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?"
"İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor."
"Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka!"
"Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir sürü araba veya giysi markası ya da yüzme havuzu firması sayıp, ne güzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyi söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapılıyor veya müzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renkli desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen soyut. Müzelerde de... müzeye gittin mi hiç ? Tamamen soyut. Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş, hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş."