Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. “Boş zaman”dan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. “En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız” diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür.
Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder. Can sıkıntısı ve boş zaman dehşetinden, sürekli meşgul olarak kaçmak istiyoruz. Anahtar kelime: verimlilik. İyi de; hayal kuramayan, aylaklık edemeyen, sürüden ayrı düşünemeyen, itiraz hakkını kullanamayan, kapıyı çekip çıkamayan biri baştan aşağı verim olsa ne olur?
- Kemal Sayar