“Bahçedeki en güzel çiçeğin kokusunu almak için kanalizasyon kokusunu bilmek gerekir. Beyazı anlamak için siyahı anlamak gerekir. Kederin ilk noktası ise herkes için farklıdır.” Zıtlıkları bilmeyenler bunlardan anlam da çıkaramaz ve yaşamdaki her şey ona olması gereken gibi görünecektir. Bu ise insanı karmaşaya götürecektir. Belli bir müddet sonra bunun zaten olması gerekiyordu niçin olmadı gibi sorularla kafasını meşgul edip yoksunluğa düşecektir.
Eserde frankl, toplama kamplarında başından geçen olaylar ve tanık olduğu durumlardan insan doğasının temel kaynağının besin olduğunun değil de umut olduğunu düşünmüş ve biz olurlar için yazıya dökmüştür. Bu fikir bana bir saygı duyduğum bir insanın sözünü hatırlattı. Şöyle ki; “insanlar ne zaman yemek yemenin insanı doyurmadığını anlayacak”.
Eser, insan doğası ve insanın kendi benliğini kaybetmemesi için “umut” enstrümanının varoluşsal bir öneme sahip olduğu önemini anlatıyor. Bu enstrümanın bu denli öneme sahip oluşu da önüne çıkan engellere öncelikle alışılması ve samanı geldiğinde de onları bir bir geçmesi anlamına geliyor kanaatimce.