Talat Aydemir'in İsyanı ve sonu..
Aydemir'e, çok yakın «ideal» arkadaşı Fethi Gürcan sordu: "Ne yapacağız bunları?" Ne yapılacağı sorulan kişiler, Çankaya'dakilerdi. Aydemir, yaşamının önemli anında büyük hatasını yaptı: "Bırakın, gitsinler..." dedi. Fethi Gürcan karşı çıktı, hepsini yakalamak, hiç değilse, Çankaya Köşkünden çıkmalarını önlemek ge­rekiyordu. Oysa, Aydemir, o sırada egemen biri olarak o denli mağrurdu ki, "bırakın, gitsinler, ne yapabilir­ler ki?!" diyordu. Bırakılması istenilenlerin başında İsmet Paşa vardı. Aydemir'in en büyük hatası da İsmet Paşanın gü­cünü, "buyruk vererek insanları yönetmede"ki gücünü umursamamasıydı. İsmet Paşa, toplantı dağılıp herhangi bir engelle­me ile karşılaşmadıklarını Çankaya Köşkü kapısında görünce, içinden "Şimdi kaybettiler" dedi.
Sayfa 156Kitabı okudu
Köpeklerin Sivri Ada'ya ilk sürgünü ise II. Mahmud döneminde gerçekleşiyor, sokaklardan toplanan binlerce köpek yola çıkarıldığında çıkan fırtınadan ötürü geri dönülüyor ve ilahi işaretle bu projeden vazgeçiliyor. Sultan Abdülaziz döneminde ise yine iyi şehirleşmiş semtlerden olan Galata'da bir İngiliz vatandaşı köpeklerden kaçarken duvardan düşüp ölüyor, bunun üzerine başlayan gerilimin sonu yine binlerce köpeğin Sivri Ada'ya bırakılması oluyor. Köpekler bu kez adaya bırakılmış olsa da kısa bir süre sonra şehirde yangınların çoğalmasıyla hem köpeklerin ahı tuttu kaygısı hem de onların yangınlara karşı koruyucu olabileceği fikri ile sağ kalan köpekler şehre geri getiriliyor. Adanın adının Hayırsız Ada'ya dönüşmesi ise 1910'yılında Talat Paşa'nın Fransızlarla yaptığı bir anlaşmayla oluyor. Bu anlaşmaya göre köpekler Fransa'da parfüm sanayiinde kullanılmak üzere Fransa'ya satılacaktır, ancak Fransızlar toplanan köpekleri almaktan vazgeçince, günlerdir kafeslerde bekleyen bu köpekler Hayırsız Ada'ya bırakılırlar. Üzerinde ne bir agacin ne de bir su kaynağının bulunduğu bu adada şehrin sakini olan 80 bin köpek ölüme terk edilir.
Reklam
Dağlarda savaşan kurt bozkırda son nefesini verdi.
Enver Paşa kuvvetlerini üçe ayırmıştı. Paşa’nın bulunduğu birlik Abıderya köyünde karargâh kurmuştu. Tarihler 4 Ağustos 1922’i gösteriyordu ve o sabah karargâh Kurban Bayramının ilk gününe uyanmıştı. Bayram kutlaması sırasında Çegan Tepesi istikametinden silah sesleri gelecek, Enver Paşa 25 atlısı ile beraber vadiye doğru yola çıkacaktı. Düşman müfrezesi ile karşılaştıklarında Enver Paşa en öndeydi. Bu Şevket Süreyya Aydemir’in ifadesi ile “askeri savaş usullerine sığmıyordu. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşuyordu. Bu son ise ölüm ve şehadetti.” Enver Paşa ve arkadaşlarının dağlarda başlayan kavgası, bozkırlarda bitiyordu. Cesedi savaş alanında bırakılmıştı. Sonrasında bir süvari birliği tarafından şehit arkadaşları ile birlikte naaşları karargâha getirilecekti. Çegan Tepesindeki mezarı uzun yıllar sadece ailesi tarafından ziyaret edilmişti. 1996 yılında Süleyman Demirel’in teşebbüsü ile yeniden gündeme geliyordu. Torunu Osman Mayatepek’e kemiklerinin nakledilmesi için öneride bulunmuş, ailenin onay vermesi ile Enver Paşa da Talat Paşa gibi yıllar sonra ülkesinde son yolculuğuna uğurlanmıştı
Talât Paşa ve Sonu
Talât Paşa Muhlis Bey’den kendi adına şunu rica etmişti: “Muhlis Bey, sana bir angaryam olacak, ailemin İstanbul’daki adresine yazdığım mektubu bizzat götürüp veriniz. Yabancı devletlerin bana verdiği madalyaları, bazı kıymetli taşları ve çeşitli taşlarla süslü kemerleri kuyumculara gösteriniz. Bana bir miktar para gönderiniz. Burada çok sıkıntı çekiyorum, parasızım. Bu madalyalardan ve kıymetli taşlardan alacağın bedelin yarısını aileme verir, yarısını bana getirirsiniz. Haydi yolunuz açık olsun. ” Muhlis Bey İstanbul’a gelmiş, beni bulmuş, paşanın selam ve ricalarını söylemişti. Hemen istediklerini yaptık. Muhlis Bey’i Almanya’ya gönderdik. Dönüşte İtalya’ya gitti. Milli hükümetin uçak siparişlerini o yaptı. İstiklal Savaşı’ndan sonra Zümrezade Şakir Bey’in fabrikalarında hükümetin sipariş ettiği bombalar üretildi. Talat Paşa, Berlin’de büyük bir sıkıntı içinde yaşadı, fakat bir an ideallerinden vazgeçmedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderine tam on sene el koymuş büyük bir partinin, İttihat ve Terakki’nin son sadrazamı gurbet diyarlarında yoksulluk içinde, fakat namuslu, onurlu bir insan olarak yaşadı maalesef bir Ermeni’nin kurşunuyla şehit oldu. Allah rahmet eylesin.
Sayfa 177 - ParolaKitabı okudu
Talât Paşa ve Sonu
Talat Paşa yurduna, ülkesine ve onun gelecek ve kalkınmasına da son derece bağlıydı. Ateşkes yıllarında kaldığı Berlin’den Teşkilât-ı Mahsusa çalışanlarına ve İttihatçılara yazdığı mektuplarda; “Vaktiyle Enver Paşa’yı kendinize bayrak yapmıştınız, şimdi hepinize düşen görev Mustafa Kemal Paşa’nın arkasından gitmek ve ülkeyi kurtarmaktır” diye öğüt veriyordu.
Sayfa 176 - ParolaKitabı okudu
Talât Paşa ve Sonu
Talat Paşa sadeliği, alçakgönüllülüğü severdi, resmi günlerde onun bir redingotla yetindiğini görürlerdi. Bu sadelik Sultan Reşat’ın hoşuna gitmezdi, emrindeki bakanların parlak üniformalar içinde şatafatlı elbiseler giymesini isterdi. Talat Paşa’nın bu haline kızıyordu. Enver Paşa’yla haber gönderip hepsinin böyle selamlığa gelmesini arzu ettiğini kesin bir dille bildirmişti. Talat Paşa yanıt olarak; “Osmanlı Devleti’nin bakanları görünüşe ve gösterişe sarf edecek paraya sahip değillerdir.
Sayfa 176 - ParolaKitabı okudu
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.