Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tanrı aşkına, hep birlikte aynı şeyleri düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar.
Sayfa 23 - Can Yayınları
Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu. | Dostoyevski |
Reklam
Tanrı öldü demişlerdi, şimdi de insanın ölümünü haber veriyorlar.
Sayfa 51 - SayKitabı okudu
''Başımdan hiçbir serüven geçmedi. Hikayeler, olaylar, kazalar ne isterseniz var bende. Ama serüven yok. Bu sözcüklerle ilgili bir mesele değil, şimdi anlıyorum. Farkında olmadan, her şeyden daha fazla bağlandığım bir şey vardı. Aşk değildi bu, Tanrı da, ün de, zenginlik de. Şeydi bu... Belli başlı anlarda hayatımın zor rastlanır, değerli bir nitelik kazanabileceğini hayal etmiştim. Olağanüstü durumlara gerek yoktu: Bütün istediğim biraz kesinlikti.''
Sayfa 62
''Bu neşeli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu insanlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Tanrı aşkına, hep birlikte aynı şeyleri düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar. Bakışı içe dönük, balıkgözlü, kimsenin kendisiyle uyuşmadığı adamlardan biri aralarına karışmayagörsün, suratları hemen değişir.''
Sayfa 23
Reklam
"Varoluşçuluğu okurlara tanımlamak mı? Çok kolay bir iştir bu! Felsefe terimleriyle söylersek, her nesnenin bir özü, bir de varlığı vardır. Öz, sürekli nitelikler topluluğu demektir. Varlık (ya da varoluş) ise dünyada etkin (aktif) olarak bulunuş demektir. Çoğu kimseler özün önce, varoluşun sonra geldiğine inanırlar. Örneğin, bezelyeler bir bezelye düşüncesine göre yerden biter, yuvarlaklaşırlar. Hıyarlar, ancak hıyarlık özüne uyarak hıyar olurlar: Bu düşünüş köklerini dinden alır. Bir ev kurmak isteyen kimsenin, ne biçim bir nesne yaratmak istediğini iyice bilmesi gerekir: Burada öz, varoluştan önce gelir. İnsanları Tanrı'nın yarattığına inanan kimselerse şöyle düşünürler: Tanrı, insanları kendindeki insan düşüncesine göre var eder. Öte yandan, inançsız kimseler de şu geleneksel görüşe bağlanırlar: Nesne, ancak özüne uyduğu zaman var olur. Nitekim 18. yy. hep şuna inandı: Bütün insanlara özgü ortak bir öz vardır; bu değişmez özün adı 'insan doğası'dır. Varoluşçuluk ise tam tersini öne sürer bunun: İnsanda -ama yalnız insanda- varoluş özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendi yaratır. Nasıl mı? Şöyle: Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirlenme yolu hiç kapanmaz, her zaman açıktır."
Sartre
Mezarlıkların ne dingin yerler olduğunu Tanrı bilir: kütüphanelerden daha sevimli bir şey yoktur. Ölüler oradadır: Bu ölülerin yapmış olduğu tek şey yazmaktır, uzun süredir yaşama günahından da kurtulmuşlardır ve ayrıca yaşamlarını ancak başka ölülerin onlar üzerine yazdığı kitaplar sayesinde biliriz.
Sayfa 212 - Fol Kitap
Alelade Hayatlar
Bu neşeli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu insanlar, vakitlerini dertleşmekle,aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Tanrı aşkına ! Hep birlikte aynı şeyleri düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar.
Sayfa 23
Jean-Paul Sartre
Cennette senin payına düşen yer ha, Tanrı orasını köpeklere vereli çok oldu.
Reklam
Dostoyevski, "Tanrı olmasaydı her şey mübah olurdu!"diye yazmıştı .(İşte bu söz varoluşçuluğun çıkış noktasıdır.)Gerçekten de Tanrı yoksa her şey yeğdir (mubahtır),hiçbir şey yasak değildir.Bu demektir ki insan kendi başına bırakılmıştır .
"Dostoyevski, "Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu!" diye yazmıştı. (İşte bu söz, varoluşçuluğun çıkış noktasıdır.) Gerçekten de Tanrı yoksa her şey yeğdir (mubahtır), hiçbir şey yasak değildir. Bu demektir ki insan kendi başına bırakılmıştır. Ne içinde dayanacak bir destek vardır ne de dışında tutunacak bir dal. Artık hiçbir özür, dayanak bulamayacaktır yaptıklarına.."
"Varoluşçuya göre insan daha önce tanımlanamaz, belirlenemez; hiçbir şey değildir o zaman. Ancak sonradan bir şey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır. Kavrayacak, tasarlayacak bir Tanrı olmayınca, insan doğası diye bir şey olmaz bu durumda. İnsan yalnızca kendini anladığı gibi değil, olmak istediği gibidir de..."
"Yaratıcı bir Tanrı'yı bile çoğu zaman yüksek bir zanaatçı gibi tasarlarız. Tanrı'yı zanaatçıya benzetiriz.."
"Ama ilerlersem şunu aklımdan çıkarmamalıydım: Gireceğim salonda yüz elli portre asılıydı ve ailelerinin yanında ya da yetimler okulunda genç yaşta ölen birkaçı sayılmazsa, portrelerde görülenlerin hiçbiri bekâr, çoluk çocuksuz, vasiyetini bırakmadan ve cenaze törenleri yapılmadan ölmemişti. O gün, her zaman olduğu gibi, Tanrı ve insanlarla ahenk içinde, hakları olan sonsuz yaşamı istemek üzere yavaşça ölümün içine süzülmüşlerdi. Çünkü onlar her şeye, hayata, çalışmaya, zenginliğe, buyruk vermeye, saygı duyulmaya ve sonunda ölümsüzlüğe hak kazanmışlardı."
Sayfa 125Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.