Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tütün, memleketimize ancak on yedinci asır başlarında Birinci Ahmed zamanında İngiliz gemi­cileri tarafından getirilmiş ve kısa bir zaman için­de, ayak takımından kibar ve ricale ve ulemaya va­rınca her sınıf ve tabaka arasında yayılmıştı.
Sayfa 51 - Varlık Yayınları 2. BaskıKitabı okudu
Yeni açılan bir yeniçeri kahvesine, yeniçeriler kendi aralarında, en makbul hediye olarak bir kanarya kuşu götürürlerdi. Kanar­ya kuşu, kahvehane için bir uğur, maskotu sayılır­dı. Büyük bir yeniçeri kahvehanesinde en az 30-40 kanarya kafesi bulunurdu.
Sayfa 45 - Varlık Yayınları 2. BaskıKitabı okudu
Reklam
" Dokuz yüz altmış iki yılı hududunda Halepte Hakem namında bir herif ve Şamdan Şems adında bir zarif gelip - avamın ve ayak takımının kalabalık olarak bulunduğu - Tahtakalede birer büyük dükkan açıp kahveciliğe başladılar. Keyfe müptela bazı yaranı safa, hususile okur yazar makulesinden nice zurafa bu kahvehanelerde toplandı, kimi kitap okur, kimi tavla ve satranç ile meşgul olur, kimi de yeni yazılmış gazeller getirip maariften bahsolunurdu. Eskiden eşi dostu toplayıp sohbet etmek için ziyafetler tertip edilirdi, kahvehaneler açılınca bir iki akçe kahve parasile ondan ziyade cemiyet safası eder oldular.
Sayfa 39 - Varlık Yayınları 2. BaskıKitabı okudu
Maaş / Atatürk
İmparatorluğun son devirlerinde, bilhassa İkinci Abdülhamit zamanında ve Meşrutiyette memur maaşları her ay muntazam olarak verilmezdi. Maaş çıkması bir mesele, memurlar için adeta bir bayramdı; memurların çoğu maaşlarını sarraflara faizle kırdırır, sıkıntı içinde yaşarlardı. En küçük bir katipten vezirine kadar sarrafa borcu olmayan memur yok gibiydi. Maaşların muntazam verilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti ile başlamış ve Cumhuriyet devrinde de, Atatürk'ün asil bir direktifi ile, bir adım daha ileri gidilerek peşin maaş usulü tatbik edilmiştir, bu da muhakkak ki devlet idaresinde bir asaletin ifadesidir.
Sayfa 13 - Varlık Yayınları 2. BaskıKitabı okudu
Bugün dalkavukluk bir ruh ve tıynet meselesidir; iş, meslek olmaktan çıkmıştır. Tanzimattan evvelki devirde ise, dalkavuklar, kahyaları, nizamnameleri ve narhları olan bir esnaf zümresi idi.
19. yüzyıl ortalarında Charles Vernay isminde 14 yaşında bir Fransız çocuğu tarih kitaplarından okuduğu Türkleri çok sevmiş ve hiçbir Türk tanımadan kendi gayretiyle Türkçe öğrenmiş ve aruz vezniyle şiirler yazarak bir divan meydana getirmişti. Divanını, o devrin padişahı Abdülmecid'e ithaf ederek bastıran Charles Vernay, bu padişahın şanına bir de kaside kaleme alarak İstanbul'a göndermişti ki, o zaman henüz 16 yaşında bulunuyordu..(REŞAD EKREM KOÇU, "Tarihimizde Garip Vakalar")
Reklam
120 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Tarihimizde Garip Vakalar
Bazı olaylar acayip derecede sıkıcıyken kimi anlatılan olaylar ise şaşırtıcıydı. Hatta bazı olaylar çok ilgimi çekti ve beni araştırmaya sevk etti. Özellikle Osmanlı zamanından anlatılan garip olayları göz ucuyla bir görmek istiyorsanız bu kitap en doğru seçiminiz olacaktır.
Tarihimizde Garip Vakalar
Tarihimizde Garip VakalarReşad Ekrem Koçu · Doğan Kitap · 2019684 okunma
Vatandaşlara askerlik mükellefiyetinin kabulünden sonra, kurası tersaneye düşen efrattan bedel verecekler için, para bedeli yerine mandalı bedel kabul edilmişti; yani askerliğini bahriyede yapacak olan bedelliler, kendi yerlerine havuz dolaplarına bir manda gönderirlerdi. Sahibinin yerine hizmet müddetini dolduran mandaların boynuzları yaldızlanır, terhis kâğıtları da sırmalı kordonlarla boynuzlarının arasına asılır, sahibine merasimle teslim edilir, kasabasında, köyünde de, davul zurnalı bir merasimle karşılanırdı..
İznik işi koca bir çini tabak ortasında pür ihtişam bir lüle manda kaymağı… Tabağın bir yanında misk gibi kokusu uzaktan alınan Atina balı, bir yanda da kaşık yerine kullanılan tarçın çubukları. Kara Hüsam Efendi memnun, “Elhak, bunlar bana nafidir!” diyerek eline tarçın çubuğu aldı, evvela irice bir kaymak lokması kopardı, o misk kokulu bala şöyle bir buladı, dili ile dudakları ballı kaymağı sıyırıp alırken dişleri de bir kıymık tarçın kırdı. Öyle bir lezzet ki, adeta sarhoş ediyordu.
İstanbul’da halka açık deniz hamamları, kadınlar ve erkekler hamamı olmak üzere ikiye ayrılmıştı. İki hamam arasında, seslerin duyulmayacağı kadar bir mesafe olma koşulu vardı. 1867 yılında İstanbul kıyılarındaki hamamların sayısı 62’yi bulmuştu. Erkek hamamlarında bir kahve ocağı bulunur, burada çay, kahve, limonata, gazoz satılırdı. Sarhoş gelenler kesinlikle hamama alınmazdı. Hamamların içinde herkesin kullandığı localarda soyunanlar bir kuruş, özel localarda soyunanlar ise iki kuruş ücret öderlerdi. Kadınlar hamamı ile erkekler hamamı arasında polis sandalı aralıksız devriye gezerdi.”
653 öğeden 631 ile 640 arasındakiler gösteriliyor.