Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarık şahman

Tarık şahman
@tarik82
Mesleğinin ve görevinin verdiği sorumlulukların bilincinde olan, aynı anda okumaya ve yazmaya çalışan, iki kitabı yayımlanmış, halen üçüncü kitap çalışması üzerine kafa yoran kitapsever.
Başında bulunduğum Tetkik-i Mezalim Şubesi'nde Yakup Kadri, Yusuf Akçura, bir mülâzım, bir de bir fotoğrafçı hizmete memur edilmişlerdi. Mülâzımla fotoğrafçı en uzak yerlere giderek resim çeker, bana, harap edilmiş köyler hakkında rapor verirlerdi. Birkaç gün sonra, benim de tetkike şahsen katılmam gerektiğini hissettim. Çünkü, Yunanlıların
Sayfa 250 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal Paşa, ben oturduktan sonra, Ankara hakkında havadis sordu. Aynı zamanda, tahta masanın üzerindeki bir haritaya eğilerek durumu dört yaşında bir çocuğun anlayabileceği kadar açık ve sade bir ifade ile anlattı. İşte Sakarya, kıvrılarak gidiyor. Etrafına birtakım toplu iğneler üzerinde kırmızı ve mavi kâğıtlar konul muş. Bir kelebeğe benzeyen iğneler. Eğer askerî durum hakkındaki duygularımı Mustafa Kemal Paşa'ya söylesem, mutlaka gülerdi. Yunan ordusu kocaman bir canavar gibi Ankara'ya yaklaşmış görünüyordu. Buna muvazi olarak Sakarya'nın doğusunda Türk ordusu da kıvrıla- rak bu canavarın Ankara'yı yutmasına mâni olmaya çalışıyordu. Siyah canavar o kadar kocamandı ki, insana yeis veriyordu. - Eğer Ankara'ya gider de bizi geride bırakırsa, ne yaparız, diye sordum. Korkunç bir kaplan gibi güldü: -Bon voyage, messieurs, derim. Arkalarından vurarak onları Anadolu'nun boşluğunda mahvederim. Ben ayağa kalkarak İsmet Paşa'ya gidip: - Sizinle görüştüğümü bildireceğim, dediğim zaman, ilk defa olarak tabiî bir gülüşle güldü: -Yeriniz rahat mı, diye sorduktan sonra, akşamları kendi masasında yemek yememi söyledi. İsmet Paşa, Miralay Arif ve yâverleri de orada yemek yiyorlardı. Sakarya Savaşı sırasında, Mustafa Kemal Paşa’nın hususiyeti bambaşkaydı. Zaferden emin, aksi takdirde bütün arkadaşlarıyla beraber ölmeye hazır görünüyordu.
Sayfa 236 - Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal PaşaKitabı okudu
Burası İsmet Paşa’nın odasıydı. Ayakta, bir binbaşı ile konuşuyordu. Genç binbaşı odadan çıkınca, bana döndü bir tahta iskemle gösterdi: -Artık benim ordumda bir nefersin, dedi. Ben de çok askerce bir tavır aldım. -Evet, Paşam, dedim. Bana küçük, bir odalı bir ev vereceklerini ve bir de nefer bulacaklarını söyledikten sonra: -Başkumandan'ı
Sayfa 234 - Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal Paşa, İsmet PaşaKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Orduya katılma isteği ve Başkumandandan gelen cevap
Durum çok korkunç bir hâl alıyordu. Yüz bin kişilik Yunan ordusu, bütün mühimmatı ve levazımı ile, Ankara'ya gelmek istiyordu. Hatta, Ankara'da bazı İngiliz zabitlerine ziyafet vereceklerini söyleyerek onları davet etmişlerdi. Türk ordusu yirmi beş bin kişilikti. Henüz bir mağlubiyet geçirmişti. Ateş kuvveti Yunanlıların yarısından azdı, nakil vasıtaları çok kıttı, silâhları değerce düşüktü. Bu, son teşebbüstü. Ya son bir taarruza geçmek ya da mahvolup gitmek gerçeği ile karşı karşıyaydık. Fakat, bizler o günü görmeyecektik. İşte, garip bir surette "ben" denilen şeyin tamamen milletin içine karışmış olduğunu en fazla o zaman hissettim. Millet göçerse, ben de onlarla beraber gitmek istiyordum. Bence kendimin, bir küçük parça olmamın hiçbir önemi yoktu. On Altı Ağustos'ta, Mustafa Kemal Paşa'ya telgraf çekerek gönüllü olmak istediğimi yazdım. Beni Garp cephesine tayin eden bir cevap aldım. Sureti aşağıdadır: Halide Edib Hanımefendi Hazretlerine Aceledir Garp cephesi Ordu safları arasında vatanımızın müdafaasına fiilen iştirak' için şiddetli arzu ile vuku bulan müracaat-ı vatanperveraneleri orduca memnuniyetle telâkki olundu. Hizmet-i fiiliye-yi askeriyyeye kabul ve Garp cephesine memur edildiğinizi tebliğ ederim. Keyfiyet cephe kumandanlığına da şi'ar kılındı. İlk vasıta ile cephe karargâhına müracaat ve oradan vazifenizin telâkki buyurulması rica olunur. Fi 18/8/37 BAŞKUMANDAN MUSTAFA KEMAL
Sayfa 231 - Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal PaşaKitabı okudu
“Onlar (Yunanlılar) zafer ve Megalo İdea için dövüştüler, fakat Türkler ocaklarını ve yurtlarını korumak için savaştılar." A. H. LYBEYER
Sayfa 227Kitabı okudu
Reklam
Kaymakam Nazım (Miralay Nazım, Mehmed Nazım)
Öğleden sonra, Askerî Hastahane'nin doktoru geldi, hastaları kaldırmakta olduklarını söyledi ve Nâzım'ı görüp görmek istemediğimi sordu. Onu Ankara'ya götürecekler ve askerî merasimle kaldıracaklardı. Şimdi, doktorun önümüzdeki camlı kapıya neden bu kadar hayretle baktığını ve niçin hastahaneyi ziyarete geldiğini sezdim. Ben onun
Sayfa 223 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Hastane
Başımı döndüğüm zaman, Mustafa Çavuş yandaki yataktan bir ölüyü kaldırıyordu. Yaralılardan birinin yatağına sığmayacak kadar uzun boylu kocaman bir çavuş olduğunu hatırlarım. Karnından yaralıydı. Doktorun hiç ümidi kalmamıştı. Fakat, bu kadar iri bir adamın ölmesine insan inanmak istemiyordu. Ona kaşıkla süt vermeye çalışırken, Nâzım'ın çavuşu yavaşça dedi ki: - Biz onunla beraber savaştık. Bir arslandır. Bir kadının elinden kaşıkla süt içmesi ne tuhaf! Ertesi gün, koğuştan çıkarken, sofanın sedyelerle dolu olduğunu gördüm. Her yer tıklım tıklım dolmuştu. Kımıldanacak yer kalmamıştı. Kimse, hatta, hastabakıcılar bile gülmüyordu. Ameliyat masası kan içindeydi. Herkes susmuştu. Bakıyorsunuz, genç bir zabit, iki yaralının elini yakalamış, çocuk gibi ağlıyor. Büyük bir sedyenin içinde koskocaman bir adam: - Ben yaşamak istemiyorum, ölmek istiyorum. O öldü, kumandanım öldü, diye söylenip ağlıyor. - İntikamını alacağız, sözleri ile o parça parça, kasap dükkânındaymış gibi duran insanların arasında garip görünüyordu. İşte, savaş denilen kanlı ziyafetin burası mutfağı. Orada insan parçaları, gelip geçiyor. Savaş büyük isimler yapıyor, siyaset adamlarının, kumandanlarının heykelleri yapılıyor, halk onlara tapıyor. Halbuki burada, iki dakikada gelip geçen büyük ruhları kimse ne biliyor, ne anıyor.
Sayfa 220 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Yazın sonlarına doğru, işim biter bitmez, Çiftlik'e çekiliyordum. Yeşil akasyalar artık altın rengini almışlardı. Çay, daima akıp geçiyor, ağustos böcekleri ötüp duruyorlardı. O günlerde bir akşam, Mustafa Kemal Paşa Çiftlik'e geldi. Uzun uzun konuştuk. Pek dediğini anlamadım. Bana sordu: -Doğru değil mi, Hanımefendi? -Dediğinizi pek
Sayfa 172 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa, fikrini yürütmek için her nevi sistemi kullanıyor, zaman zaman, bir George Washington tavrı alıyor, bazan da Napoléon havası yaratıyordu. Fakat, ilim sahasında çok yüksek olanlar bile onun kudretine yaklaşamazlardı. İnsan tabiatının en zeki bir mümessili olan Mustafa Kemal Paşa daima mevkiini muhafaza edebildi.
Sayfa 171 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Birbirini takip eden bozgunlar karşısında bulunuyorduk. Ne yazık ki, ihtilâl alelâde harpten çok başka hususiyetler taşıyordu. Sadece cesur ve sadık olmak bir ihtilâli başarmaya yetmiyor. Mukaddes bir gaye için de olsa, ihtilâl ilerledikçe içindeki küçük unsurlar tepeye çıkıyor, canlarını gaye uğrunda feda edenleri bertaraf ediyorlar. Binbaşı
Sayfa 155 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Reklam
Anadolu’ya sığınma. (Milli Mücadele Dönemi)
Gün kararıyor, istasyonda toplanmış olan kalabalık fark edilemiyordu. Tren istasyonda durunca, biri trene yaklaştı. Asker üniformasıyla Babıâli civarında uzaktan görmüş olduğum Mustafa Kemal Paşa olduğunu tanımak güçtü. Trenin kapısı açılınca, Mustafa Kemal Paşa yaklaştı. Bana merdivenlerden inerken yardım etti. Bu elin çevik hareketi ve kudreti, bana Mehmed Çavuş'la Millî Mücadele'nin, yolda arkadaşlık etmiş olduğum şahsiyetlerini hatırlattı. Fakat bu kudretli el, şekil itibariyle ötekilerden bambaşkaydı. Anadoluluların elleri umumiyetle kocaman, geniş ve zalimleri gırtlağından yakalamaya kadir görünür; Mustafa Kemal'in gergin derili, uzun parmaklı, beyaz eli Türk'ün bütün hususiyetleriyle birlikte aynı zamanda hâkim bir vasfa da sahipti. Safa geldiniz Hanımefendi'den sonra, hatırımı sordu ve arkasında, ayakta duran uzun, siyah sakallı bir şahsı: - Ankara Valisi, diye takdim etti.
Sayfa 137 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Anadolu’ya sığınma. (Milli Mücadele Dönemi)
Hemen o anda Miralay atını bana doğru sürdü. Yüzü allak bullaktı. -Kaymakam Hüsrev'le Dr. Adnan buradan öteye bir adım atmayız, diyorlar. Ötekiler de onlara uyup gitmeyeceğiz diye tutturacaklar! Bana kalırsa bir gayret daha gösterip bu gece Adapazarı'na varmalıyız. Siz ne dersiniz? —Yola devam etmeliyiz, diye cevap verdim. Miralay Kâzım kendini destekleyen birisini bulunduğuna çok sevindi. Arkaya dönüp kesin bir eda ile seslendi: - Biz gidiyoruz. İsteyenler ardımızdan gelsin. Bir daha dönmeden, atlarımızı ileriye doğru sürmeye başladık. Başımızı çevirdiğimiz zaman, arkamızdan kös kös geldiklerini gördük. Hepsinin yüzünde son derece ümitsiz bir ifade vardı. —Adapazarı'na daha ne kadar yol var, diye sordum. Aldığım cevap: —On iki kilometre, oldu. Zifiri karanlık. Arada bir yağmur serpiştiriyordu. Kim bilir ne zamandan kalma taşlı, berbat bir yol. Durmadan tökezleyen atlar. Binlerce ağrı, binlerce sızı. Ölüm sessizliği içindeki bir avuç atlı. Bütün bunlar gecenin karanlığına karışıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de durmadan başım dönüyor. Her an attan düşebilirdim. Hayır, insan vücudu dediğimiz, şu et ve kemik külçesine yenilmeyecektim. Attan düşsem bile, karar vermiştim, sessiz sedasız düşecektim. Düştüğümü kimsecikler duymamalıydı. Yollarına devam edip Adapazarı'nı boylamalıydılar. Etrafımda tek hayat belirtisi olarak arada bir yanıp sönen sigara ateşinden başka bir şey yoktu. Gideceğimiz köyün fersiz ışıkları göründüğü zaman, vakit gece yarısını bulmuş olmalıydı. Derin bir nefes alamayacak kadar ateşler içinde yanıyordum. Sanki sihirli bir el atımı yularından tutmuş, yürütüyordu.
Sayfa 123 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Anadolu’ya sığınma. (Milli Mücadele Dönemi)
Samandıra'ya saat sekizde girebilmiştik. Doğru, Jandarma Karakolu'na gittik. Makedonyalı oldukları anlaşılan iki jandarma beni arabadan indirerek zemini toprak, içinde dört büyük yatak bulunan bir odaya götürdüler. Odanın ortasında büyük bir soba vardı. Tek tahta sandalyeyi bana verdiler. Jandarmanın biri, önce sobaya odun doldurduktan
Sayfa 95 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Erzurum Kongresi
Kongre esnasında, Harbiye Nazırı, Kâzım Karabekir'e, Mustafa Kemal Paşa'yı ve Rauf Bey'i tevkif için emir verdi. Aynı zamanda da Kâzım Karabekir Paşa'yı Doğu Anadolu'daki bütün askerî kuvvetlerin müfettişi (yani Mustafa Kemal Paşa yerine) nasbediyor3 ve Kongre'yi derhal kapatmasını emrediyordu. Kâzım Karabekir bu emre itaat etmedi. Mustafa Kemal Paşa'nın yerine bir müfettiş tayinini gayri meşru sayıyordu. Bir defa, Mustafa Kemal Paşa'yı Milli Hareket'in başı olarak kabul ettikten sonra, Kâzım Karabe- kir sözüne sadık kalarak Mustafa Kemal Paşa'dan emir aldı. Mustafa Kemal Paşa da o zaman ordudan istifa etti.
Sayfa 55 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa, İzmir'in işgalinden bir gün sonra, yani Mayıs'ın 16. günü Anadolu'ya hareket etti. Bu tarih, Milli Mücadele'de bir dönüm noktasıdır. Padişah ve Damat Ferit, onu Doğu'yu yatıştırmak için göndermişti. Görünüşte hükümetin emrini kabul etmiş gibi davranırken, gizliden gizliye Ali Fuad Paşa' (Ankara'da On İkinci Ordu Kumandanı), Kâzım Karabekir Paşa (Erzurum'da Dokuzuncu Ordu Kumandanı) ve Rauf Bey ile anlaşmıştı. Onunla beraber gidenler arasında Miralay Refet (Refet Paşa)2 de bulunuyordu. Refet Paşa, Samsun'da Üçüncü Ordu Kumandanı'ydı. Bundan başka da Miralay Arif (Sakarya'da Mustafa Kemal Paşa ile beraberdi), Amasya'da ilk tarihî toplantıda hazır bulunmuştu.
Sayfa 52 - Halide Edip AdıvarKitabı okudu
192 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.