İbn Haldun'a göre, "şeriat yolu= umuma ait bir yol; mücahede (cehd kelimesi ile aynı kök)= hususi bir yol
Tasavvufun erken döneminin temsilcileri, zahidane bir hayat yaşayarak necata ermeye çalışırken, tanrısal olanı bu dünyada deneyimlemenin mümkün olduğuna inanarak mükâşefe deneyimine talip oldukları için benim “kâşif Sufi” dediğim mutasavvıflar ise İbn Haldun’un (ö. 1406) deyişi ile “keşif ve müşâhede mücâhedesine” girişmişti:
"Şeriat yolu hemen hemen bütün mükelleflerin ölümden sonra necat ve saadeti tahsil etmeleri için açılmış umuma ait bir yoldur. Bu mücâhede ise, ölümden sonra hâsıl olan bir keşif nev’ini (rûyet) ölümden önce elde etmek suretiyle en büyük saadetin tohumlarını ele geçirmek gâyesi ile himmet sahipleri için açılmış husûsî bir yoldur." [İbn Haldun, Tasavvufun Mahiyeti: Şifâu’s-Sâil, çev., haz. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergâh, 1977), s. 176, 177.]
𝔾𝔸𝕍𝕊-𝕀 𝕊ÂℕÎ
Ş𝔼𝕐ℍ 𝕊𝔼𝕐𝕐İ𝔻 𝔸𝔹𝔻Ü𝕃𝔹Â𝕂İ 𝔼𝕃- ℍ𝕌𝕊𝔼𝕐ℕÎ
🅢🅞🅗🅑🅔🅣🅛🅔🅡 -❶-
Gavsi Sani Abdülbaki Hz insanlığın doğru yolu bulabilmesine, Kur'an ve Sünnetin doğru anlaşılıp hayata geçirilmesine vesile olan büyük âlimlerden biriydi. Okuduğumuz bu güzel eser Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbaki hz sözleri ve sohbetlerini ele almış. Niyet, Tövbe, Tasavvufun
Ahmet Yesevi'nin hikmetlerini içine alan mecmuanın adı Divân-ı Hikmet'tir.
Ahmed Yesevi ve Divân-ı Hikmet üzerindeki geniş çalışmaları ile tanınmış olan Kemal Eraslan, hikmetleri şu şekilde değerlendirilmektedir: “Ahmed Yesevi'nin hikmetlerinin başlıca gayesi, İslâm dinine yeni girmiş veva bu dini henüz kabul etmemiş Türklere İslâmiyet'in esaslarını şeriat ahkâmını ve ehl-i sünnet akidesini öğretmek, yeseviyye tarikatı müridlerine tasavvufun inceliklerini, tarikatın âdâb ve erkânını telkin etmektir. Bu sebeple hikmetler sanat endişesinden uzak, sade ve kuru bir ifade yanında didaktik bir özellik taşımaktadır. Ancak bazı hikmetlerde ifadenin süfiyâne ve coşkulu oluşu onları basit manzumeler olmaklan kurtarmıştır.”