Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir şeye bilgi demek için konusu, gayesi, metodu olması gerekir. Sûfîler, tasavvufun çeşitli tariflerinden de anlaşılacağı gibi bunu, hale, ahlâka ait bir meslek olarak gösteriyorlar. Tasavvufa hal bilgisi, öbür bilgilere kaal bilgisi, yani söz bilgisi diyorlar. Hattâ içlerinde okumayı, bilmeyi, insana varlık, benlik verdiği için kötü görenleri bile var. Meselâ Abd'ül-Kaadir Giylânî’ye (561 H. 1166), yahut Muhyi’d-dîn ibni Arabîye (638 H. 1240) atfedilen «Risâle-i Gavsiyye»de, «Bilgi sâhibinin, bilgisiyle bana yolu yoktur; ancak bilgisini bıraktıktan sonra yol bulabilir» sözünü okuyoruz (Seyyid Muhtar'ın şerhi; İlhâm ât-ı Kaadiriyye; Prof. Haşan Reşat basımı; Bom bay 1356 H. 1938, s. 65). Bu bakımdan, tasavvufa ilim desek bile, onlar gibi ancak hâl ilmi diyebiliriz.
"Tarikat ve tasavvufun gayesi; marifet (Allah'ı bilmek) ve iman hakikatlerinin inkişaf etmesi (açılması, kuvvetlenmesi) ile Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) miracının gölgesinde kalp ayağıyla yapılan ruhani bir yolculuk neticesinde insanın kemale (manevi olgunluğa) ulaşmasıdır...
Sayfa 232Kitabı okudu
Reklam
Tasavvufun Gayesi
...Geleneksel tasniflerde nefs, beden ve ruhtan müteşekkil bir varlık olarak tasvir edilen insanda, ruhun letafetine karşın bedenin katılığı olumsuz bir etkide bulunurken, ruhun kemalinin muhafazası için nefsin arındırılması doğrultusunda alınan tedbirler de tasavvufun gayesini oluşturmaktadır.
Ahmet Yesevi / Divân-ı Hikmet
Ahmet Yesevi'nin hikmetlerini içine alan mecmuanın adı Divân-ı Hikmet'tir. Ahmed Yesevi ve Divân-ı Hikmet üzerindeki geniş çalışmaları ile tanınmış olan Kemal Eraslan, hikmetleri şu şekilde değerlendirilmektedir: “Ahmed Yesevi'nin hikmetlerinin başlıca gayesi, İslâm dinine yeni girmiş veva bu dini henüz kabul etmemiş Türklere İslâmiyet'in esaslarını şeriat ahkâmını ve ehl-i sünnet akidesini öğretmek, yeseviyye tarikatı müridlerine tasavvufun inceliklerini, tarikatın âdâb ve erkânını telkin etmektir. Bu sebeple hikmetler sanat endişesinden uzak, sade ve kuru bir ifade yanında didaktik bir özellik taşımaktadır. Ancak bazı hikmetlerde ifadenin süfiyâne ve coşkulu oluşu onları basit manzumeler olmaklan kurtarmıştır.” 
Tasavvuf, münhasıran gayesi istikamet olan mücadeheyi ahlak haline getirmektir.
Sayfa 145Kitabı okudu
Tasavvufun gayesi iki… İbadetlerden zevk alma, Ve imanın vicdanileşmesi…
Sayfa 89 - Babıali Kültür Yayıncılığı
Reklam
Müslümanın Cihadı
Bu tarikat-ı Nakşibendiyye'nin (tasavvufun) gayesi cihaddır. En büyük cihad ise nefis ve şeytana karşı olandır.
İbn Haldun'a göre, "şeriat yolu= umuma ait bir yol; mücahede (cehd kelimesi ile aynı kök)= hususi bir yol Tasavvufun erken döneminin temsilcileri, zahidane bir hayat yaşayarak necata ermeye çalışırken, tanrısal olanı bu dünyada deneyimlemenin mümkün olduğuna inanarak mükâşefe deneyimine talip oldukları için benim “kâşif Sufi” dediğim mutasavvıflar ise İbn Haldun’un (ö. 1406) deyişi ile “keşif ve müşâhede mücâhedesine” girişmişti: "Şeriat yolu hemen hemen bütün mükelleflerin ölümden sonra necat ve saadeti tahsil etmeleri için açılmış umuma ait bir yoldur. Bu mücâhede ise, ölümden sonra hâsıl olan bir keşif nev’ini (rûyet) ölümden önce elde etmek suretiyle en büyük saadetin tohumlarını ele geçirmek gâyesi ile himmet sahipleri için açılmış husûsî bir yoldur." [İbn Haldun, Tasavvufun Mahiyeti: Şifâu’s-Sâil, çev., haz. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergâh, 1977), s. 176, 177.]
Kıyamette şeriatten sorulur, tasavvuftan sorulmaz. (Bu muazzam hükmü veren tasavvufun en büyük kahramanıdır)... Ebedî hayata giriş ve azaptan kurtuluş, şeriatin yerine getirilmesine bağlıdır. Kainatın gayesi olan bütün peygamberler insanları şeriate dâvet ederler... Kurtuluş yalnız şeriattedir. Peygamberlerin gönderilmesinden murad, kurtuluş yolu olan şeriatin bildirilmesidir.
Sayfa 163Kitabı okudu
***** Tasavvufun en son gâyesi Birlik (Tevhîd) tir. *****
Sayfa 246 - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tasavvufun kaynağı Kur'an'dadır. İslam'ın temel hükümlerini içselleştirmekse, onlara karşı mesafeli durmak değil, tam aksine onların anlamını daha derin bir şuurla yaşamaktır. Kelime-i tevhid, birinci kısmında hakiki olmayan görüntüden (la ilahelilah yoktur, ilahi nitelik taşıyan hiçbir şey yoktur), hakiki olanı (illa Allah/ ancak Allah vardır) ayırırken, ikinci kısmında ( Muhammed Allah'ın elçisidir) ise, tabiatta ve tarihte yer alan her şeyi menşei ve gayesi bakımından Allah'a Bağlar. Zaten her şey yüce Allah'ın bir mesajı ve bir "ayeti işareti"dir.
Tasavvufun asıl gayesi insanı kendi manevi merkezinden uzaklaştıran, nefsin her türlü heveskâr arzularına karşı deruni mücadele demek olan büyük cihad ile birlik ve bütünlük içinde bir İslam topluluğu gerçekleştirmek için bu topluluğu ilahi kanuna odaklanmaktan alıkoyacak her türlü putataparlık,iktidar,servet,sahte bilgi veya sahte ilahlara karşı durma eylemi demek olan küçük Cihat arasında bir denge kurmaktır
Tasavvufun inandığı hürriyet, nefsin kin, kibir, yalan, gösteriş, menfaat, benlik gibi insanı hayvanlaştıran esâretinden kurtulması olduğuna göre, velîlerin gayesi âdem oğlunu, cemiyetin hür adamı yapmaktır.
Zaten şiirin çok da anlaşılır olması iyi bir şey değildir. Bülbül ötüşünden zevk alırız ama neden bahsettiğini bilmeyiz, merak da etmeyiz. Sadece şundan eminizdir “güzel şeyler söylüyor mutlaka!” s.7 “Teberri olmadan tevelli olmaz” Yani zararlıdan, kötüden, hayırsızdan uzaklaşmadıkça, güzele yanaşamazsınız asla. Cem-i zıddeyn muhaldir, (iki
Tasavvufun gayesi, Hakk’ın rızasını kazanmak için, nefisleri temizlemek, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmak, kısaca Allâh ve Resûlü’nün ahlâkıyla ahlâklanmaktır.
114 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.