Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Olaylara bakış açım artık…
“ O çiçekdeki güzellik teferruat da inildiğinde değil, dış bütünlüğüne bakıldığında belli olur. Çiçeğe mercekle bakmamalıyız, çirkin çiçek yoktur yanlış yerden ve yanlış araçla bakılmadığı müddetçe..”
Vakitlerden bir bayram günü. Bayramın birinci günü. Ziyaret mezara. Kıyısında seyrediyorum mezarlığı. Güzellik de, gençlik de, zenginlik de, mevki makam, rütbe de, her yaştan her telden insan toprağa karışmış.. Uğruna şiirler yazılmış gözler de toprağa akmış, şiirler yazan söyleyen eller diller de. Şimdi hepsi sus.. Ya da biz duymuyoruz.. Kimbilir edebiyatın hakikat dilini onlar, en etkin o ölü dediklerimiz kullanıyorlar.. Bir mezar çarpıyor gözüme sonra.. Toprağı taze, belli ki yeni gömülmüş.. Başucunda bir tahta parçası ad soyad, ölüm tarihi.. Ve onunda başucunda bir selvi ağacı.. Selvi ağacında kozalak.. Kozalakta hayat. Dallar arasında kuşlar, cıvıldaşmalar. Yuva ve yumurtaları.. Sincaplar daldan dala atlıyorlar, hayata tutunuyorlar.. Bunlar teferruat. Bunlar kapalı zarfları açıp okuyan bakışlardır.. Yoksa mezar taşında - el fatiha yazdığı gibi bir fatiha okur sırtını döner gidersin.. Senin bir kalbin var.. Kalbin mezar taşı değil. Tefekkür et de gözlerin yaşarsın, gönlün yeşersin.. Senin de bir deli rüzgarın essin. Essin ki gafletinden uyanasın.. Essin ki meşe ağaçları arasında rahmet bulasın.. Ziyareti sebebimiz makul ve makbul olsun. ✍🏻
Reklam
Bu durumlarda önemli olan teferruat değil, bütünlüktür. Bir kimseye; "Okyanusu tarif et!" denildiğinde, kıyıya vuran birkaç çöpten bahsedip o muhteşem denizi görmüyorsa, detayda boğuluyor demektir. Detaycı insanlar kimi zaman nimeti azap olarak görürler. Biri ona nasihat etmiştir. Tam ihtiyaç duyduğu nasihatlerdir bunlar. Bu ona yapılmış bir iyiliktir aslında. Ama o, birtakım lüzumsuz detaylara takılmaya başlar. O kişi hangi niyetle böyle demiştir? Acaba daha farklı bir şey demek istemiş olabilir mi? Onun kuyusunu kazmaya çalışıyor olabilir mi? Onu oyundan düşürmek istiyor olabilir mi? Böyle tuhaf detaylar içerisinde boğularak bir iyiliği, kendisine yapılan bir hücuma çevirebilir insan. Kur'ân'ın ifadesiyle "Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar" (Münafikun, 4). Çiçekteki güzellik teferruata inildiğinde değil, dış bütünlüğüne bakıldığında belli olur. Çiçeğe mercekle bakmamalıyız. Çirkin çiçek yoktur, yanlış yerden ve yanlış araçla bakılmadığı müddetçe. İşte bazen teferruata girmek incitir insanı, vesveselere sebebiyet verir.
Gönül Sermayesi
Gökyüzünde bir yıldızı izler gibi oluyor insan, birine ısındımı. En başlarda yabancı, belirsiz belki fakat öyle bir yabancı ki herkeslerden aşina. Tanımıyor ama yüreği ılıyor. Hiç bilmediği biriyle bir hukuku oluyor derinden. Serüven gibi gelirdi zaman zaman. Sanki öylesine başlamış ve nihayeti olmayacak bir serüven. Oysa gün geliyor aynı yola adım atarken, aynı eve birlikte dönerken, aynı kütüphaneyi birlikte doldururken ve aynı ekmeği birlikte yerken buluyor insan kendini. Gönül teslim vakti, hesapsız, hazırlıksız gelir. Geldimi, yakarak, yıkarak gelir. Sessiz sedasız bir gösterişle ve mütevazi bir hengameyle gelir. Bunca güzellik içinde sır; yalnızca iki zihnin kararı ve iki kalbin sürurudur. Teferruat gölge, sadakat asıldır. Ağızlar tonla. Herkes konuşur. Ehem olan iki ağzın neyi söylediği ve neye gülümsediğidir. Aynı konuşup gülüştüğümüz diğer yarılarımızla, yarınlara yaşlanabilmek duasıyla. #Hepİyiki
…Beğeninin ruhla pek bir ilişkisi olmamasından ötürü Kant bu görüşleriyle Aydınlanma’dan yavaşça uzaklaşarak Hegel’in Estetik: Güzel Sanatlar Üzerine Dersler kitabındaki şu sözlere yaklaşır: “Beğeni yalnızca duyguların etki ettiği dışsal yüzeye yöneliktir; ‘beğeni sahibi olmak’ denen şey, sanatın daha derin tüm etkilerinden çekinir ve dışsal özellikler ile teferruat ortadan kalkınca sesi kesilir”. Hegel muhteşem estetik derslerinin en başında, doğal güzzellikle sanatsal güzelliği gayet keskin bir biçimde birbirinden ayırır: Sanatsal güzellik “ruhtan doğar ve yeniden doğar.”
Sayfa 117
Bana kalırsa karı ile koca birbirlerine karşı bir kat elbise gibidir. Biri ötekine yakışacak mı, nine ve babanın ilk araştırması bu olmalı; birinin rengi, biçimi yani ahlakı, terbiyesi diğerinin çehresine, endâmına göre midir? Buna bakmalı! Koca ve kadın seçiminde, ömür boyunca her biri diğeriyle sıkılmadan lakırdı edecek manevi seviyede midir? İşte en ziyade üzerine titrenecek bir durum! Düşünülse saadet, muaşeret bahsinde güzellik, servet hep ikinci derecede teferrüat gibi kalıyor.
Reklam
3 Aralık Dünya Engelliler Günü
"Ama gözler kör; yüreğiyle bakmalı insan." diyor birisi. "Sarılmak için önce yürek gerek kollar sonraki iş." diyor bir diğeri. " Sen de sesini duyan insanların seni duymadıklarını hissediyor musun?" diye devam ediyor bir başkası. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama hepsinin anlatmak istediği bir ortak nokta var. Diyor ki; insanın yüreğinde engel olmasın, gerisi teferruat. En büyük engel sevgisizliktir çünkü. Siz kalbinizi ve zihninizi bütün engellerden uzak tutarsanız gerisinin hiçbir önemi kalmıyor. En iyi biz görsek ne çıkar dünyaya temiz bir yürekle bakamadıktan sonra, en çok biz yürüyelim dağları tepeleri ne çıkar insanlara iyilik ve güzellik götüremedikten sonra, dünyadaki bütün dilleri bilsek ne çıkar insanlara güzel bir söz söyleyemedikten sonra, en iyi biz duysak ne çıkar doğanın ve insanların şarkısını duyamadıktan sonra, ellerimiz en öteye uzansa ne çıkar değdiği yerde bir güzel iz bırakamadıktan sonra, bütün her şeyi hissetsek ne çıkar yüreğimizde tek bir damla sevgi taşıyamadıktan sonra... Herkesin kalbinin ekmeğini yediği şu dünyada engelsiz birer kalp diliyorum herkese. Kalbiniz gibi geçsin ömrünüz. #kalemimdennotlar