Tamamen İslam'a özgü bir başka yenilik, lüks ürünlere dolaylı vergilerin konulmasıdır. Ayrıca toplumun güvenliğinin ve huzurunun bağlı bulunduğu bütün ürünler için devlet tekelleri ve farklı bir gümrük sistemi oluşturulmuştur. Bu sistemin esasları İslam kamu hukukunda 10. yüzyıldan itibaren mevcuttu ve Müslümanları taklit ettiği, bu mevzuatı alıp Avrupa'ya aktardığı ve Almanya'ya da soktuğu için Hohenstofen hanedanından kutsal Roma İmparatorluğu ve Sicilya Kralı 2. Frederik modern devlet adamlarının ilki olarak görüldü.
Özetle, İslam prensiplerinden doğan ekonomi, batılı büyüme modelinin tamamen karşıtıdır.
Batı modeli üretim ve tüketim anlayışına göre insani gayeleri hiç hesaba katmaksızın faydalı, faydasız, zararlı hatta öldürücü her bir şeyi gitgide daha çok, git gide daha hızlı üretmek ve tüketmek başı başlı başına bir amaçtır.
İslam ekonomisi ise Kuran'ın prensibi gereği büyümeyi değil, dengeyi hedef alır.
Bu İslam ekonomisi ne (mesela Amerikan tipi) kapitalizmle, ne de (mesela Sovyet tipi) sosyalizmle özdeşleştirilebilir. İslam ekonomisinin en temel özelliği, kendisinde kendi gayelerini taşıyan bir ekonominin kör çarklarına itaat etmemek, aksine birbirinden ayrılamaz şekilde insani ve ilahi en yüce hedeflere boyun eğmektir. Çünkü insan, ancak ilahi olana tabi olmakla gerçekten insan olur.