Bugün ülkemizde kendini ayakta tutmak endişeleriyle kıvranan ve eli bir nevî "muhafazakârlık"a mahkûm olan bozuk düzen, her muhâlifini ürkütmüş, yok etmiş veya icâbî bir tâvize zorlamış ve bunda da akıllara durgunluk verecek derecede bir başarı elde etmiş bulunmaktadır. Gerçekten bu lâdînî sistemin herhangi bir prensipine târiz yollu temâs etmek mecburiyetinde kalanlar, onun öz muhtevâsı yerine birtakım istismarcıların ortaya koyduğu daha da sakîm (ağır hatalı) te'vil ve tefsirlere hücum etmekle bir dâvâ adamlığının icabını îfâ etmiş oldukları zannında bulunmaktadırlar. İhtimal bir taktik icâbı olan bu tavır yüzünden ülkemizde bütün sivrilikler yuvarlaklaşmış ve muhalefet, rejim taraftarlarından -adetâ- bir ton farkıyla bile ayırt edilemez hâle gelmiş bulunmaktadır.
Sayfa 24 - Sebil YayıneviKitabı okudu
Mealist: Sünnet Kuran’ı açıklar ve detaylandırır diyorsunuz. Bu sözünüz, Kur'an apaçık bir kitaptır ayetine ters değil mi? Hoca: Kur'an, indiği Peygambere apaçık bir kitaptır. Bizler, bu Kitâbı tam olarak anlayabilmek için, bu Kitâb'ın Peygamberine müracaat etmek zorundayız! (Övgüler ve selam Allah'ın Peygamberine olsun!) Aksi takdirde, şu ayet gibi ayetler lüzumsuz olurdu(!): "(Kur’ân’ın) bir kısım ayetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır; diğerleri ise MÜTEŞÂBİHTİR. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te'vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir; BİR DE İLİMDE YÜKSEK PAYEYE ERİŞENLER..." (Ali İmran 7) Hoca: Anlayabilmeniz için bir örnekle basitleştireyim; Mesela, gaz çıkardığınızda abdest alır mısınız? (Tabi ki alırım diyecek!) Mealist: Kuran’da gaz çıkardığımızda abdest almamızı emreden hiçbir ayet yoktur! Biz abdest almayız! (Bu şaka olmalı; kamerayı nereye gizlediniz?) Hoca: Tüh sana (tükürük) utanmaz adam! Bizim de bir limitimiz var! Sapıklık da bi yere kadar! Okumuyorum sana ayet-hadis! Ver baklavayı da geriye... Bu ümmete en büyük zararı veren iki adam vardır; İbni Sebe, Şİİciliğin mimarı, İbni Teymiye ise, SELEFÎciliğin mimarıdır... Her ikisi de, peşine takılan kana susamış vampirlerin günahlarının bir mislini ceza hanelerine yazdırmaya devam ediyor... "...Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir." (Nisa 85)
Reklam
Fıkıh usûlü bilginleri Kur'ân lafızlarını konulduğu manaya delâletlerinin açıklığı ve kapalılığı bakımından iki kısma ayırmışlardır. Manaya delâleti açık olanlar (zâhir, nass, müfesser ve muhkem). Manaya delaleti kapalı olanlar (hafî, müşkil, mücmel ve müteşâbih). Fıkıh usulü ilminde muhkem; manası / hükme delaleti açık olan lafızdır. Bu lafzın, te'vil, tahsîs ve neshe ihtimali yoktur. Müteşâbih ise manası / hükme delaleti kapalı olan, ne anlama geldiği ancak Allah tarafından bilinebilen lafızdır.
Şeytanın mühim bir desîsesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrîk edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, âdeta taksirattan takdis etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ sırrıyla, nefsine nazar-ı rızâ ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur. Lem'alar
RÜ'YALAR; TASDİK EDİLMEZ,TABİR EDİLİR.Rüyalar; Alem-i misal'e aittir.Alem-i Misal'de görülenler aynı ile TASDİK edilmezler..Tabir edilirler,Te'vil edilirler.Tabir;bir geçitten geçip onun arkasındaki yatan gayeyi görmektir.Yani satır üstünü,satır arasını değil,satır arkasını görmektir.
Her dinin üzerinden iki devir geçer veya her dinin iki sınırı vardır: isbat ve izahdan kaçınma veya onu beşerî tevilden koruma devri; mensupları tarafından tevil ve izahlara girişilmesi devri, ilk devir, kendine kuvvetli bir iman beslenen ve davetinin yayımında nefisleri feda etme devridir; yükseklik devri, insanın kendisini unutması ve benliğe karşı mukavemet etmesi devridir, ikinci devir, dini, insanın önüne serip de şerh, te'vil ve didik didik ettiği devirdir. İnancın zayıfladığı, dünyada kendisinden faydalanılmaya başlandığı devirdir. Kendine inanan cemiyetin niyet ve istikametinde birlik, Allah'ın kitabından kasdolunan şeye karşı durumlarında birlik, dini akide prensipleri üzerinde beşer işçiliğinin zayıf oluşu veya hiç bulunmaması ilk devrin alametlerindendir. Bu dini kabul eden cemiyetin içinde mezheplerin çokluğu, vahiyle gelen şeylerden kasdolunan mânalarda ihtilaf ve insan faaliyetinin akidenin etrafından mütemadiyen dönerek görünmesi, ikinci devrin manzarasıdır. Bunun için her dine mensup kimseler arasında iki sınıf vardır: Nassa bağlı kalanlar, nastan uzaklaşanlar, olduğu gibi kabul edenler ve tevilciler, zahire bakmakla iktifa edenler, mana vericiler ve zihin yorucular.
Reklam
482 öğeden 441 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.