Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
لتكييف : Tekyif▪️ 🔺Allah Teâlâ'nın sıfatlarının niteliği/nasıllığı üzerinde yorum yaparak onların şöyle ya da böyle olduğunu söylemek. Sıfatların nasıl olduğuna dair sorular sormak: Allah'ın sıfatları hakkında bilmek gerekir. Fakat onun niteliği hakkında fikir yürütmek olmaz.  ~Sana Kitabı-Kur’an’ı indiren O’dur. Ondan (Kur’an’dan) bir
Teklifin (yükümlülüğün) şartı, seçme (ihtiyar) olduğuna göre; arız olan bir şüphe nedeniyle hatâyı tasdîk (doğrulama) -ilim adamı tarafından yapılırsa- ma'zûr görülür. Çünkü bu hu- susta Aleyhisselâm: "Hâkim ictihâd eder de isabet ettirirse ona iki mükâfat vardır. Yanılırsa bir mükâfat vardır." buyurmuştur. Varlığın şöyle olduğuna veya böyle olmadığına hükmeden kişiden daha ulu hangi hâkim vardır? Bu hâkimler; Allah'ın te'vîl (yetkisini) kendilerine tahsîs ettiği bilginlerdir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Derseniz ki: Bu konuda icmâ tasavvur edilmediği için, te'vil konusunda icma'ın yarılması (bozulması) tekſiri gerektirmedi- ğine göre, Ebu Nasr (el-Farabi) ve İbn Sina gibi İslâm milletinden filozoflar hakkında ne dersiniz? Zîrâ Ebu Hamid, Tehâfüt diye tanınan kitabında üç mes'elede o ikisinin tekfirine kesin hüküm vermiştir. (Bu üç mes'ele) âlemin kıdemi, Allah Teâlâ'nın cüz'iyyatı bilmeyeceği -ki O, bundan münezzehtir- ve cesetlerin haşri, öldükten sonra dirilmenin (meâd) hâlleri konusunda vârid olan (âyetlerin) te'vîlidir. Biz deriz ki: Onun (Ğazzâlî) bu konuda söylediklerinden açığa çıkan odur ki; bu hususta o ikisini tekfir etmesi kesin de- ğildir. Zîrâ o (Ğazzâlî) et-Tefrika (Faysal ü't-Tefrika Beyn'el-İslâm ve'z-Zendeka) isimli eserinde, icmâ'ı yarma (bozma)dan dolayı tekfir etmenin bir ihtimal (şeklinde) olduğunu belirtmiştir.
İbn Kuteybe de (276/889) "sünnet"i üç kısma ayırır ve bunları şöyle sıralar: - Cebrâilin Allah'dan getirdiği sünnet, - Allah'ın, sünnet kılnasını Resûlullah'a bıraktığı, hakkında kendi re'yini kullanmasını emrettiği sünnet (ruhsat tanıma hakkı), ipeğin erkeklere haram kılınması gibi. - Hz. Peygamberin edeb olarak bize sünnet kıldığı hususlar. Kuteybe, Te'vil, s.196-198.
Tefsir, te'vilden daha genel bir anlam içeriğine sahiptir. Tefsîr çoğu kez lafızlarda, te'vîl ise anlamlarda kullanılır. Söz gelimi rü'yânın te'vîli böyledir. Te'vil çoğun- lukla ilahiyat kitablarında kullanılırken, tefsîr hem ilahiyât kitablarında hem de diğer kitablarda kullanılmıştır. (Bkz. Râğıb; Müfredat, "tefsîr" ve "te'vîl" kelimeleri)
Te'vîl kelimesi -evl kökünden gelmektedir ve- "geri dönmek" anlamındadır (Tâcu'l-Arûs, VII/215, Lisânu'l- Arab, IX/32). Te'vil kelimesi ise "açıklamak, beyân etmek" anlamlarına gelir.
Reklam
Bir başkasında bulunca tekfir ettiğimiz, kendimizde olunca te'vil ettiğimiz fiillerimizi yorumlamadaki çifte standartçılığımız ne zamana kadar sürecek? Samimi ve dürüst olalım. Ve bilelim ki; tevhid ihlâssız, ihlâs da tevhidsiz olamaz... Sözün özü: Hanif kalın... Halis olun...
Gazzâlî ve tutarsızlığı!?
Filozoflar, zaman tarafından öncelenmediği için âlemin "ezelî" vasfını vurgularken, kelâmcılar bir fail tarafından varlığa getirilmesi sebebiyle onun "sonradan var olan" yönünü öne çıkarmaktadırlar. Netice itibariyle
İbn Rüşd
İbn Rüşd
, âlem hakkındaki görüşlerin birbirinden, kelâmcıların zannettiği gibi, tümüyle farklı olmadığına dikkat çekerek, bu farklılığın tekfiri gerektirmediği kanaatindedir. Fakat o, bu mesele bağlamındaki
İmam Gazali
İmam Gazali
'nin tekfîr suçlamasına karşı sadece savunmacı bir üslup kullanmamakta, genel olarak kelâmcıların âlemin yaratılışıyla ilgili yaklaşımlarının otoritesini de sarsmaya çalışmaktadır. Ona göre sadece filozofların değil, kelâmcıların âlemle ilgili görüşleri de bu konudaki nasların zâhirleriyle uyuşmamaktadır. Hud 11/7 âyeti bu varlıktan önce bir varlığın(arş ve su), bu zamandan önce de başka bir zamanın bulunduğunu; İbrâhîm14/48 bu varlıktan sonra ikinci bir varlığın mevcudiyetini; Fussilet 41/11 ise göklerin bir şeyden yaratılmış olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla kelâmcıların âlem hakkındaki yoktan yaratma teorileri de nasların zâhirine yönelik bir te'vildir ve bu te'vil üzerinden filozofları tekfir etmeleri tutarlı değildir.
Kaderi inkar etmek küfrü gerektirir mi?
Cevap: Gerektirmez. Çünkü kaderi inkâr edenler nassları inkar etmiyorlar, te'vil ediyorlar. Biz onlar için, "te'villerinden dolayı hata etmişlerdir, bid'ate sapmışlardır" diyoruz ama "kâfır olmuşlardır" demiyoruz. Bizim diğerlerinden farkımız da budur.
... Her iki hadis-i şerîf de sahih senedlerle rivayet edilmiştir. Sünen-i Ebi Davûd'un ilk şârihi Hattabi'ye (v. 388/998) göre, birinci hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Bana Kur'ân-ı Kerîm ile birlikte onun bir benzeri daha verilmiştir" buyururken, "Kur'ân'ın bir benzeri" sözüyle iki şey kastetmiş olabilir: ■Bana zahiri ilim vahyedildiği gibi bâtınî ilim de vahyedildi. ■Bana Kur'ân vahyedildiği gibi onu te'vil etmek yani açıklamak ve Kur'ân-ı Kerîm'de yer almayan hükümleri ortaya koymak da vahyedildi. Alimlerin büyük çoğunluğu tarafından benimsenen ikinci mânâya göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, Kur'ân'da temas edilmeyen konulardaki ilâhî hükümleri ortaya koyma yetkisi verilmiştir. Bu durumda Peygamber aleyhisselâmın hükmünü açıkladığı konuları aynen benimsemek ve uygulamak bütün Müslümanlar'a farzdır.
Reklam
Allah Teâlâ müteşâbih âyetleri niçin indirmiştir?
Bunun birkaç sebebi vardır. Biri şudur: İnsan ne kadar bilgili olursa olsun, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz ilmi karşısındaki acizliğini ve câhilliğini hatırlamalı ve kısır bilgisiyle gururlanmamalıdır. Bir diğer önemli sebep de şudur: Allah Teâlâ müteşâbih âyetlerle insanı imtihan eder. Bu sınavı kazanmak için müteşâbih âyetlere îmân etmeli, bu âyetlerin gerçek mânâsını sadece Cenâb-ı Hakk'ın bildiğini söylemelidir. Kalpleri hasta olanlar ise, bu âyetleri Kur'ân'ın özüne uygun olmayan şekillerde te'vil ederler. İnsanlara kendi bâtıl inanç ve kanaatlerini benimsetmeye çalışırlar. İşte bunun için o kimselerden uzak durmalı, kendileriyle konuşmamalı, sohbetlerini dinlememelidir.
Muhkem âyetler, månåları son derece açık, onlarla ne kastedildığı kesin sürette belli, sadece bir mânâya gelen, başka mânâya çekilmesi yani te vil edilmesi mümkün olmayan âyetlerdir Meselâ Allah Teâlâ'nın varlığı, îmânla ilgili hususlar, farzlar, helâller ve haramlar hakkındaki ayetler muhkem âyetlerdir Müteşabih âyetler ise, muhkemlerin aksine, mânâları lafızlarından anlaşılmayan, çeşitli mānālara gelebileceği için anlamlan üzerinde ihtilaf edilen âyetlerdir Şüphesiz Allah Teâlâ müteşābih âyetle bir şeyi kastetmekle beraber, o âyeti duyup dinleyen insan kastedilen mânâyı tam olarak bilemez Mesela Kur'ân-ı Kerim'de yirmi dokuz sürenin başında yer alan hurûf-ı mukattaa (bağımsız ve ayrı harfler) birer müteşâbih âyettir.
Kaybedilen ahenk.
Müslümanlıktaki gaye : Adl-u haktır. Müminlerin kalpleri birbirine münkeşif olması şarttır. Kalpler öyle birbirine müteveccih olacak ki en sevinçli anlarda da en sıkıntılı dakikalarda da birbirinden ayrı olmayacak... Nerede!.. O islâmın zevkini kaybetmişiz,o aziz dinin ruhiyatından çok uzaklaşmışız. Bugün ekseriyet halinde üç nüfuslu bir ailede bir ahenk yoktur. Sebep ne peki? 1- İmana zaaf gelmiştir. 2-Dine,akla hatta huzuru rahata sığmayan bid'atler ihdas edilmiştir. 3-Kuvve-i şeheviye o derece galeyan, gaflet o rütbe yayılmıştır ki,mevhum mevcud, mevcud mevhum makamına geçmiştir. 4-Allah korkusu zail olmuş mal,cah ihtirasatı hasıl olmuştur. 5-Allah demek, hâşâ nişane-i hamaket olmuştur. 6-Yalan söylemek, onu güzel tezgâhta dokuyabilmek dirayet âlâmeti addedilmiştir. 7-Sahte vakarlılık, diplomatlık ile te'vil edilmiş, ahlaksızlık da kibarlıkla tefsir olunmuştur. 8-Cehil;kemâl-i hahişle tevkire, dâniş de yine o hâhişle tahkire lâyık görülmüştür. 9-Menhiyat, mendubat yerine geçmiştir
sû-i zan eden, sû-i zanna maruz olur. Mü'min kardeşinin harekâtını sû-i te'vil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda sû-i te'vile uğrar, cezasını çeker. Uhuvvet Risalesi
648 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.