Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

piaf

piaf
@thesongofsparrows
üşür ve ağlar hep mutlu sandığımız uçurtmalar*
25 okur puanı
Ağustos 2020 tarihinde katıldı
ah ulan tanrı! sensin bu isyanın nedeni! sen davranıp sökmeden yerinden bak ne diyorum, sen davranıp sökmeden yerinden ben kopartıp kendim fırlatıyorum sana taş yerine yeryüzünden bu lüzumsuz kellemi!*
Reklam
teorema (5p)
boynuna ip bağlı kuşları uçurtan sahte sarkaç! beklemededir! ve lüzumsuz yokluğuyla gövdesine maden dökülen! ve lüzumsuz çığlığıyla tayları geri döndüren! ve lüzumsuz bir lacivert mahrem gibi kapanırsa kuyular gibi açılırsa çağlarsa kuyular! içinde oratoryolar söylenen saten kuyular! içinde kuğuların öpüştüğü bilinen öldürülmüş kuyular! içinde uykuların hazırlandığı rüyaların montaj edildiği öldürülmüş kuyular! ölü doğmuş ve yeniden yeniden öldürülmüş kuyular!*
sen istesen gitmezsin, sen bunu bana yapmazsın
karanlığı aralık bıraksan içeri peri sızar sıkı sıkıya kapatsan karanlığı ben sende mahsur kalırım sevişirken yüzüne düşen gözyaşım eski bir falcının sihirli küresi tut onu avucunda ve bana oku geleceğimi kopart kopart toprağımı artık bu kıtadan!*

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan delikanlı tanrının eli usulca düzeltirken ıslak kakülümü otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım sana, diyorum, bugün bir abajur ve mektup ben bugün sana öldüm başkasına değil hani o chevrolet yeşil, kapıları açık teybinde elton john'dan sacrifice avucumda pembe, ziftli bir alyans vurup kaybolan buğu ve haz parçaları, biriktirdiğimiz zamanla biriktirenle biriktirilenin birbirine karıştığı*
"Şimdi nereye?" diye sordu taksici. "Ömer Cemal Bey Sokak'a." "Tarif edersin. Ben biraz yabancıyım da." "Biliyorum," dedim. Kız Kulesi'nden havai fişekler atılıyor, Rebi Abi ön koltukta horluyordu. "Hangimiz değiliz ki?"*
Reklam
"Boktan bir şehir burası," dedim. Bunu söylemek için ne kadar da yanlış bir yer seçmiştim. İstanbul Boğazı altımızda bütün görkemiyle uzanıyordu ve iki yanda şehir ışıl ışıldı. "Manzara insanı aldatıyor. Aslında içi çürümüş. İstanbul bizi hak etmiyor."*
"Ulan kerhaneci. Sen bir numaralı fırlamasın," diye söylenerek başımı okşadı. "Merak etme. Her şey yoluna girecek. " Çoğunlukla babamın söylediklerine inanma eğilimindeyimdir. Biber yedikten sonra su içersem ağzımın daha fena yanacağı, bazı böceklerin sopayla dürtüklendiğinde top gibi yusyuvarlak bir hale geldiği, efsanevi Beşiktaşlı oyuncu Şükrü Gülesin'in kornerden onlarca gol attığı ve "soldier" kelimesinin İngilizce'de asker anlamına geldiği hep ondan öğrendiğim gerçeklerdi. Ancak bu sefer yanıldığını biliyordum. Hiçbir şey, hiçbir zaman daha iyiye gitmezdi.*
Adalet denen şey bir yalandan ibaretti. İnsanlar suç işledikleri için değil suç işlenmemesi gerektiği için cezalandırılıyordu. Sistem gaddarca bir caydırıcılık üstüne kurulmuştu. Paris Mahallesi'ndeki birkaç zavallının canını yakıyordunuz, bunu gören diğerleri uslu uslu oturmaları gerektiğini anlıyorlardı. Güçlüler güçlerini korumak için gözlerini kırpmadan insanları harcıyor ve adına da toplum düzeni diyorlardı.*
Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yarmadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir. Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi.*
Erkin. Tibet'ten dönmüş. Konuşmadan birbirimize bakıyoruz. Sonunda bana, 'Mutluluğu bulamamışsın,' diyor. 'Sen de gerçeği,' diye karşılık veriyorum. Başını iki yana sallayıp gülümsüyor. 'Ben oraya gerçeği bulmaya değil unutmaya gittim.’ diye karşılık veriyor.
Reklam
"Müziği hissetmelisin," dedi ritme uygun biçimde koluyla havada kocaman bir sekiz işareti çizerek. "O haykırarak acıyı dile getiriyor." "Gerçek acı sessizdir," dedim. "Bir huzurevi gibi."
Bayılıyorum bunlara. İlişkileri mutlak bir güvensizlik üzerine kurulu. Her ikisinin de her an birbirlerine her türlü puştluğu yapmaları meşru. Darılmaca, gücenmece yok. Nietzsche'nin üst insanını andıran bir yanları var.*
"Söyle bakalım küçük, ne yapmayı düşünüyorsun büyüyünce?" "Cehennemde çiçeklendirme yapmayı düşünüyorum."*
geyikli gece şu dağın ardı. varıp gidelim. o an susuverdi dilim; gelirim demek istedim. nasılsa hükmüm geçmedi dilime. hâlbuki annem de yoktu. öyle ya önüme geçecek kimse kalmamıştı. geyikli geceye varacak bir yoldaş bulmuştum işte. duraksadım. benim ellerim kirli, yazamıyorum dedim. temizlerim, dedi. tırnaklarım kırık, dedim. iyi ederim, dedi. ancak en kötüsü de geçmişin çok yükü var üzerimde, dedim. ne olacak atıver benim üzerime; ben taşırım, dedi.*
122 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.