222 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kuyucaklı Yusuf
Kuyucaklı Yusuf
toplumsal eşitsizlik, adalet, sevgi, ahlak ve bireyin toplum içindeki yeri gibi temaları işlemektedir. Kitap boyunca ana karakter Yusuf'un saf, iyi niyetli ve dürüst kişiliği ile toplumdaki yozlaşma ve çürümüşlük arasındaki çatışma edebi bir dille ve betimlemelerle anlatılmıştır. Yusuf güçlü, dürüst ve çalışkan biridir. Küçük yaşta kimsesiz kalmıştır. Hayatı boyunca karşılaştığı haksızlıklar, hor görülmeler ve acılar onun kişiliğini oluşturmuştur. Muazzez ise Yusuf'un aşık olduğu kaymakam Şakir bey ve otoriter Şahinde Hanım’ın kızı. Naif ve masum bir genç kızdır. Şakir Bey, iyi niyetli fakat zayıf bir karakterdir; Şahinde Hanım ise otoriter ve çıkarcıdır. Roman, bireyin toplumdaki yerini ve adaletsizliklere karşı verdiği mücadeleyi çarpıcı bir şekilde ele alır. Kitap boyunca Yusuf’un dönüşümü, iyi niyetini kaybedişi derin bir etki bırakıyor.
Kuyucaklı Yusuf
Kuyucaklı YusufSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021176bin okunma
174 syf.
10/10 puan verdi
Panait Istrati'nin "Akdeniz" kitabı, içerdiği derin insan portreleri ve toplumsal gözlemleriyle birlikte, bazı karamsar ve melankolik tonları da barındırır. Istrati, seyahati sırasında karşılaştığı zorlukları, insanların yaşadığı sıkıntıları ve toplumsal adaletsizlikleri de cesurca ele alır.Kitapta, Istrati'nin anlattığı manzaraların ve insan ilişkilerinin altında yatan çürümüşlük ve umutsuzluk hissedilir. Yazar, Akdeniz'e duyduğu hayranlıkla birlikte, bu coğrafyanın derinliklerindeki karanlık ve çalkantılı yanları da gözler önüne serer.Istrati'nin dilindeki hüzün ve melankoli, okuyucuya insan doğasının kırılganlığını ve toplumların içsel çatışmalarını hatırlatır. Kitap, romantik bir seyahat hikayesi olmaktan ziyade, insanın varoluşsal sorunlarına ve çelişkilerine dokunan bir yapıya sahiptir.Sonuç olarak, "Akdeniz" kitabı Panait Istrati'nin derinlemesine ve çoğu zaman karamsar bir bakış açısıyla kaleme aldığı etkileyici bir eserdir. Istrati'nin gözlemleri ve anlatımı, okuyucuyu düşündürürken aynı zamanda insanlığın karmaşıklığına ve hayatın zorluklarına da bir ayna tutar.
Akdeniz
AkdenizPanait Istrati · Varlık Yayınları · 19951,578 okunma
Reklam
Cinsiyet ve mesleki cinayetler politiktir.
Mesleklere, kimliklere, tercihlere uygulanan şiddet ve cinayet, mesleğin saygınlığını ve itibarını çürüten tek tipçi siyasi hegemonya normalleşemez. Ancak: normalleştirdiler. Kamu kurumlarında, siyasi partilerde, okullarda, sporda, toplum içerisindeki çürümüşlüğün kaynağı siyasettir. Kendi siyasetiyle ilgilenmeyen toplumlar büyük felaketlerle iç içedir. Tüm siyasetini ayrıcalıklı azınlığın eline veren emekçiler kendi gerçeklerine yabancılaşmış hale gelir. Adaletin yerini torpil, kamuda ki düzenin yerini riyakarlık, eğitimin yerini çürümüşlük, sporun yerini ise fanatizm alarak koca bir toplum cemaat haline gelir. Tüm bunlar küçük bir azınlığın çıkarına işlerken büyük çoğunluk bu sorunları siyasette aramaz ve arayamaz çünkü aramasına izin verilecek sosyal ortam oluşturulmaz. Tüm karşı seslerin bastırıldığı toplumsal düzenlerde emek hayata yabancılaşır, akıl; gayriresmi kavramlar, korkutmalar ile soyutlanarak düşünceler baskılanır. Tüm cinayetler ve siyaseten oluşmuş çürümeler büyük çoğunlukla toplumsal suçlardır. Bunu bireysel bir zemine, etnik kökene indirgemek şu anın siyasetini haklı çıkaracaktır. Ekonomik, sınıfsal ve diyalektik materyalist olmayan her yorum eksiktir.
Biz öldük …
Bir harfe köle olan insanlığa ne oldu ? Toplumsal çürümüşlük !
Başka milletlerin topraklarını işgal eden kumandanlardan niçin bu kadar saygıyla bahsedildiğini anlamıyorum. Büyük İskender, Anibal, Scipion, Cesar, Charlmange, Napoleon ve daha bunlar gibi binlerce kumandan, başka halkların topraklarını işgal etmekten başka ne yapmışlardır? Gerçi bu işgaller sonucunda büyük devletler meydana geliyor; ama sayısız insan da sıkıntılardan ve açlıktan ölüyor. Milyonlarca insan cahil kalıyor. Her yerde ahlâksızlık, hırsızlık, sefalet, sefahet, çatışmalar, toplumsal nefretler artıyor ve herkes kabalaşıyor. Baba serveti veya okul diplomaları sayesinde, halkın yuvarlandığı çürümüşlük ve yozluk bataklığından kurtulmuş ve sağlam zemine basabilmiş olanlardan hiçbiri, milyonlarca halktan birini bile, karanlıklardan kurtarmak için parmağını bile oynatmıyor. Bunlar cahil, sarhoş ve aç bir halktan oluş‐ muş büyük bir devletin, bataklıklar üstüne taşlardan yapılmış yüksek kalelerden farksız olduğunu bilmek istemiyorlar.
Osmanlı'nın ciddi borçlar aldığı dönemde bir yandan sarayların inşa edildiği de görülüyor bunlar zor zamanda yapıldığı için bir takım tenkitlere sebep oluyor yani devlet mekanizmasında bir çürümüşlük ve aşırı israf var mı gibi soruları hayır demek gerekir aslında saray inşası mali sorun ve değişimi ve çöküş açısından o kadar da mühim değil bu konuya tam vakıf olmadan bazı detayları bilmeden konuşuluyor. 19. asırda devlet hayatı Topkapı Sarayında yaşanamaz. Yani o çağlarda devletin evinin toplumsal olması artık mümkün değil.
Sayfa 107 - Kronik Kitap YayınlarıKitabı okudu
Reklam
44 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.