-Ben Camiye, Cumaya gideceğim? Camiler kapalı... -Vaaz ve sohbet, dinlemeye gideceğim? Bütün ilim meclisleri kapalı... -Beytullahı, Mescid-i Nebeviyi ziyarete gideceğim? -O mübarek yerlerde kapalı... Demek ki neymiş? Her şeyin bir zamanı varmış. Kaybetmeden kadrini ve kıymetini bilmek gerekiyormuş. İşte dünya hayatıda aynen böyle... Evet, bugün bütün kapılar kapalı ama tövbe kapısı hâlâ açık... "Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler." [Tahrîm Suresi 8. Ayet]
Klasik Türkiye manzarası, hala aynı
Nedenler konusunda da herkes hayal gücünü zorlayıp, suçu doktorların bilgisizlik ve para canlılığına yükleyenler, kötü kadınlarla düşüp kalkmayi soruşturanlar, otellerin kirli havlularina yüz silmiş olmaktan kuskulananlarla herkes bir tıp dedektifliği çabası tutulmuştu. En çok kızdığımsa sorumlulugu Tanrı'ya yükleyenlerdi. Onlara göre durumum, benim ya da soyumun işlediği bir günahın cezasiydi. İlkokul öğrenimi sırasında haylazlığımı sınırlamak için beni yaz tatilinde medreseye uhrevi bilimleri öğrenmeye gönderirlerdi. Orada bana epeyce "Nasara yansuru" çektirip mollalarına oyun öğretip günaha soktuğum için falakaya yatıran bir hoca da bundan söz etmişti. "Evlat yat kalk, tövbe istiğfar eyle ki Hak Teala'nın gazabı üstünden kalksın!" Delikanlılık coşkusu ile ona bir dizi Nauzubillah çektiren bir tepki yapmaktan kendimi alamamistim. "Günah işledi diye kullarının gözünü kör eden Tanrı sizin olsun, hoca efendi!"
Reklam
Başa Gelenlere Gönül Gözüyle Bakabilmek İnsanın başına şu dört durumdan biri gelir: nimet, mihnet, musibet, masiyet. Nimete ulaşınca şükretmelidir. Mihnete ve sıkıntıya düşünce sabretmelidir. Musibete uğrayınca elden gelen tedbiri aldıktan sonra ilâhi takdire rıza göstermelidir. Masiyeti yani günahı istiğfar ve tövbe ile temizlemelidir. Bunları yapan kul, her halde Allah’a yaklaşmış ve başına gelen her şeyden hayırlı bir sonuç almış olur. Aksi durumda, acı-tatlı her şey zarar sebebi olur. Aslında kula sıhhat gibi, hastalık da kalbini Allah’a bağlamak için verilmiştir. Zenginlik gibi fakirlik de Cennet’e götürme sebebi yapılmıştır. Galibiyet gibi mağlubiyet de kula mârifet ve edep kazandırsın diye takdir edilmiştir. Bütün bunların bir hesabı ve hedefi vardır. Olaylara gönlün bakışı önemlidir. Yani işleri tatlandıran veya acılaştıran gönüldür. Allah ile hoş olmuş güzel gönüller her şeyde bir güzellik arar; ağzına acı konsa, onu bal niyetiyle yutar. Günah ile kararmış ve tadını kaçırmış gönüller ise Cennet’e girse kusur arar. Ta ki tövbe edip Allah diyene kadar!
Tevbe edelim vakit çok az kalmıştır
Daha ölmediysen. Ve hala nefes alabiliyorsan bekleme Azrail aleyhisselam gelmeden çabucak samimi bir kalp ile Rabbe yalvar bunu okuya biliyorsan Rabbim senden daha yüz çevirmemiş demektir bekleme hadi daha ne bekliyorsun aç elini yalvar Rabbe.
Erteleme kardeşim.. Lütfen.. Sağlam bir abdest al.. Hemen,şimdi.. İki rekat namaz kıl.. Samimi bir tevbe ile Rabbine yönel.. Hala nefes alıp veriyorsan kurtulursun inşallah.. Yepyeni bir başlangıç yap bu gece.. Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.. Haydi..
Cüneyd’es soruldu ”Son nedir?” diye “Başa dönmektir” diye cevap verdi. Tevbe kelime anlamı olarak geri dönmek anlamına gelir. O halde her tevbe son ve başa dönmek demektir.
Reklam
1.000 öğeden 441 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.