Tozlu raftaki o defter artık açılmayacak...
Seni yeniden yaşamayı asla istemem ve göze de alamam aynı zamanda... Ben bundan sonraki süreçte bu yolu yalnız başıma yürümeye razıyım... Yeter ki içsel huzurum ve dengemi korumayı başarayım. Zaten artık bu saatten sonra, aşka dair içimdeki o tatlı inançları da yok etmeye başladım, bazen elimde olmadan.. Bazen canımın yanacağını bildiğim halde yürüdüm inatla o ateşli yollara ... Artık pek umut da etmiyorum açıkçası geleceğe ve aşka dair. Ben o defteri uzun zamandır tozlu raflarda bekletiyorum. Ve öyle gözüküyor ki, o defter hiç açılmayacak.... ` ✍🏻☄️
Hayat işte...
"Çocukluk, farkında değildik hiçbir şeyin, duygularımız berrak, düşüncelerimiz tertemiz. Hayatımızın en uzun ama en güzel yılları. Gençlik aklımızın beş karış havada olduğu, hayallerle yatıp kalktığımız yıllar. Kimimiz o okumanın hayalinde, kimimiz topçu olmanın, kimimiz başka ne hayaller, hayaller... Ama bir çelmeyle yerle bir olduk. Kim attı o çelmeyi, bozkır mı, taşra mı? Yokluk mu, hayat mı? Dizimiz değil, hayallerimiz kanadı önce. Yaralarımızı aşkın sıcaklığıyla sarmaya çalıştık yirmili yaşlarda. Evet yara almıştı hayallerimiz ama yine de ruhumuzu öldürmeyecek kadar umutlarımız vardı. Sonra çocuklarımızın üstüne inşa ettik hayallerimizi, kendi yapamadıklarımızı onlar yapsın istedik. Ama oralarda da tosladık tozlu paslı duvarlara. Belki aceleci davrandık, belki de kendi hayal kırıklıklarımızın kurbanı ettik onları. Ama şunu iyice öğrendik, hayat katman katmanmış... Çocukluk kaplumbağa hızında, gençlik rahvan bir at kıvamında, sonrası yavaş yavaş hızlanan bir kısrak gibi dört nala geçip gidermiş. Biz yavaşladıkça zaman hızlanırmış sanki. Geriye de olamamışlıklarımız kalırmış... Bu hayatta ne öğrendin deseniz bana, insanı öldüren şeyin ne olduğunu öğrendim. Rutin mi öldürür insanı, her gün aynı şeyleri yapmak, her gün aynı şeyleri yaşamak mı? Bence değil. Burada insanı bir tek şey öldürür . Amaçsızlık, gayesizlik, hiçlik... Ben bu dünyaya bir şey için geldim demek istiyor insan, benim de dünyada varlık amacım buymuş demek istiyor, bir şeyle gurur duymak istiyor..." Gönül Dağı
Reklam
BİR GÜN BABAMIZIN RESMİ DE ÖLÜR! Galip KARAKUŞ
Çoğumuz babamız henüz yaşıyorken, onun yüzüne bir kez bile dikkatle bakmamışızdır. Baba sözcüğünü kullanmaya başladığımız günden itibaren, süreklilik arz eden bir alışkanlık haline gelmiştir ve bu davranışımız ile; yıllarca babamızdan değil de, sanki bir zorunluluktan söz ede gelmişizdir hep.Yoksulluğun ağır yükü altında ve doğası gereği babam,
Erkeklerle eşit olmak istiyorsanız onlar ile ortak şartlarda yaricaksiniz, ağır sanayi , demir yolları, kanalizasyon ve maden işçiligi gibi fiziksel gücün aktvite olduğu işler bide işin mental boyutu var nefret edilme dışlanma cinsiyetçlik toplu taşımalarda köle muamelesi görme şartsız koşulsuz sevilmeme gibi sunulan şartlar da bile aynı olacaksiniz ama yok sizin istediğiniz bu tarz bir eşitlik değildir fırsat eşitliğidir.. ayrıca sizin erkeklerle eşit olma gibi bir öngörünüz yok üstün olma gibi bir çabanız var
Kadir Mısıroğlu’nun “Hayat Felsefesi Yâhud Yaşamak Sanatı” İsimli Eserinden Derlenmiş Hikemiyât veya Özlü Sözler 👇🏼 “Para ile, onun gerçekleşmesine vâsıta olduğu amel, aynı kırattadır. Bir kimsenin nasıl kazandığını bilirsen, nasıl harcayacağına hükmedebilirsin!.. Zîra paranın geliş ve gidiş yolları vasıf îtbâriyle aynıdır. Bunun sebebi, paranın sâhibine hükmetmesidir. Parasına hükmedeni arama!.. O, zamanımızda bir ‘Zümrüd-i Ankâ’ kuşudur. “Para yılan gibidir. Girdiği delikten çıkar. Haram kazanan, haramda harcar. Helal kazanan, helalde harcar. Bu zamanda en zor şey, helal olduğu muhakkak olan paradır. İşin sağlamlığı, paranın azlığına delildir.” “Cenâb-ı Hak, ‘Benden isteyin vereyim!’ buyurmamış olsa idi, duâ en büyük küstahlık olurdu” “İnsanların çoğu köpek tıynetlidir: Kaçarsan kovalarlar, kovalarsan kaçarlar!” “Zıtlar, birbirine meknuzdurlar [saklıdırlar]. Her gece bir gündüze, her gündüz bir geceye gebe değil mi?!” “Sevenler, kesişen iki dâire gibidirler. Muhabbetin müntehâsında [nihâyetinde] dâireler, tekleşir…” “Hayatta gerçek dostlar edinememek bir mahrûmiyettir. Lâkin asıl mahrûmiyet, düşman sâhibi olamamaktır…” “Bu demek olur ki, kişi bir fikr üzerinde sâbit-kadem [sözünde kararlı, sağlam] kalamamış, hakka hak, bâtıla bâtıl deme cesâretini gösterememiştir. Hülâsaten, kimsenin husûmetini celb etmeye cüret edememiş, herkesi idâre etmiştir. Herkesi idâre etmek ise münâfıklık alâmetidir." “Unutma! Düşmanın, senin için; asâletsizliği nisbetinde tehlikelidir” “Herkes, bahtının tahtına oturur.”
Tatlı Dil ! Acı Dil !
Dilin Gücü Yaşam ve ölüm, dilimizin gücünden yararlanır! Buna inanıyor muyuz? Dil küçük bir şey olsa da büyük konuşmalar yapabilir. Küçük bir kıvılcım, yine küçük bir şey, büyük bir ormanı tutuşturabilir. Bir geminin dümeni, büyük bir geminin rotasını yönlendirebilecek başka bir küçük şeydir. Bedenimizin tüm üyeleri arasında dil en güçlü olanıdır
Reklam
1.000 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.