Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

RUKNETTİN

RUKNETTİN
@turkader
Her taraftan bana yönelir seni arayan sesim
Talebe
Diş Hekimliği
190 okur puanı
Kasım 2018 tarihinde katıldı
Dünyada hâlâ yaşanmaya değer şeyler var.
Bu dünyada hayatta kalmayı hak eden şeyler var, diyordu Filistinli şair: Nisan ayının tereddüdü, seher vakti ekmeğin kokusu, bir kadının erkekler hakkındaki görüşleri, aşkın başlangıcı, bir taşı sarmalayan çim, savaşçıların anılarından korkması ve de eylülün sonu, diyerek sıralıyordu kendi tahayyülündeki hayatı. O, uzun seneler boyu mezalime uğrayan bir milletin ferdiydi. Lakin hayatta güzel olan şeylerin farkındaydı. En büyük ızdırapların bile arasında, yaşamaya değer şeyler var, diyor bu şiir bana. Çoğumuz bunca şaşanın içinde göremiyoruz güzellikleri. Kıymetini kaybetmeden anladığımız şeyler ne kadar az. Bu dünyada hayatta kalmayı hak eden şeyler var ve biz bu hak eden şeyleri tanımak zorundayız. Farkına varmak ve kıymetini bilmek zorundayız. Bir nimet ancak kıymeti bilindiği ölçüde bütünleşir insanla. Kıymeti bilinmeyen meta zayidir.
Reklam
Derken zaman hızlanır, seneler bir kâğıdın yanıp tutuşması gibi hızla tükenir. Büyüdün mü yollar kısa- lır aniden. Uzun emellerin bir ehemmiyeti kalmaz, ayaküstü muhavereler dahi sanki ömründen çalar senin. Mecburiyetlerin artar sonra, sorumlulukların ve kaygıların da. Ömür çizgisi kısalırken hayaller git- gide uzaklaşır; elveda bile demeden gider düşlerin, bakakalırsın artlarından. Her nerede büyüdüğünün farkına vardıysan oradan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nihayet bir yerde farkına varırsın bunun, farkına varınca hüznün artar. Büyümekti hani küçükken tek emelin, büyüdün ama neden mem- nun değilsin? Sorarsın aynalara, yüzündeki çizgilere sorarsın sorularını. Fakat aynaların lisanı yok, sadece dinlerler seni; sana senin cümlelerinle karşılık verir ve dinlerler. Büyüdün ve cevaplar da uzaklaştı zaten senden, farkına varırsın bu hakikatin de.
Düşünüyordu; ne kadar da keşke birikiyor insanın içinde. Keşke olsaydı ya da yapmasaydım keşke. Bir adım daha atsaydım veya maziye dönebilsem keşke. Yine yeniden çocuk kahkahaları atsam ve sıyrılsam dünyanın buhranından. İnsan daima, ikinci ihtimalin daha güzel olabileceğine inanmak istiyor. Ve bir gün öldüğünde, bir keşke daha kalıyor içinde; bir hayat daha yaşayabilseydim keşke

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir sigara daha yaktı sonra. Yüreğindeki azabı dindirmek, ferahlamak istiyordu. Nihayet beklediği anestezi, hayallerini gömerek makbere, hatıralarını dirilten dumandan ibaretti. Ve ardından yine aynı kısır döngü, yakasından tutacaktı. Düşünceler, zorlu düşüncelere gebe iken her doğum anı sancılıdır; kalbini dilim dilim doğrayan, sonra da kavuran ve de yakan mahir bir kasabın ellerinde gibiydi sanki. Tezgahta uzanıyor ve parça parça koparılmayı bekliyordu.
Yandım kelimelerden
"Kelimeler, kapıları açan türlü anahtarlar gibidir; bazen kuyu, bazen de köprüler gibidir. Nabzı atar harflerin, nefes alır ve verir cümleler. Sanma tasvirdir, kalp- ten terennüm eder bu haleler. Düşünürsen, bulursun simyanın izini. Âh'ın içinde bile kâinat gizli! Her kitap, aslında bir hayat demektir. Okuyanı da buna dahil elbet, beri değildir"
Reklam
İnsan, yüreğinde bir boşluk ile dünyaya geliyor. Hiçbir şey kâfi gelmiyor; dünyaya dair ve dünyaya ait olan ne varsa doldurmuyor içini. Sonra sevdalar ile teselli buluyor ve fakat o da yetmiyor değil mi? Çünkü o boşluk, dünyaya ait değildi. Herkesin bildiği ama bir kalıba dökemediği, ezel ile ebed arasında bir gizdi.
Meğer kaçmak ne zordu, aşkın şiddetinden; yanarken parmak uçların ve kalbin de kör hançerlerle deşilirken. Sevda ne demek? Makberine gömülürken yokluğunda, varlığındaysa yeniden dirilmek demek! Bağdat ile ölüm arasında, yer ile gök arasında bir yerde aralarında duvar örülüydü; zaman onlar arasında çözülmez bir düğümdü. Yalan mıydı acaba, nice bilgenin nasihati? Zaman her derde devadır, derken hiç kızarmadı mı yüzleri?
Belki de soğuk bir ölümdü beklediğim ve belki de hayatın tek sebebi
Mum, karanlığa karşı geldiğinden değil sabahı beklemekten ölüyordu.
Ebedi olan yalnız Allah'tır. Günü gelir, her saltanat yıkılır. Nihayet karanlığın muhkem iktidarı, küçücük bir mumun aleviyle sallanır. Çatırdıyordu artık saraylar, tahtlar ve kanunlar. Yıkılıyordu yalanlar!
Reklam
Başkaları hakkında hüküm sahibi olmak kolaydır elbet. Peki aynı acımasız düşünceleri, bir hançer gibi kendi göğsüne de saplayabilir mi insan? Yeterince dürüst müdür? Var mıdır bir cesareti? Hakikat ile yüzleşmek ve onu dosdoğru kabul etmek, mümkün müdür? Kandırılmadı insan, kandırılmak istedi! Yalanlar avutsun onu istedi belki de. Fakat hakikat ile yüzleşince, kendini değil de başkalarını suçladı. Böylesi daha kolaydı çünkü, daha makul. İnsan kendine itiraf edemese bile kandırıldığının çoğunlukla farkındadır. Peki aynı acımasız düşünceleri, bir hançer gibi kendi göğsüne de saplayabilir mi?
Elimize kâğıt-kalem alsak, İslâm dünyasındaki ülkelerin mevcut sınırlarını ezberden çizebilecek durumda mıyız? Çizilmiş sınırları kâğıt üzerine çizebilme becerisinden bile mahrumsak, o zaman bütün sloganlarımızı unutalım. Oturalım, coğrafyamızı şehir şehir, ülke ülke çalışalım. Ders çalışır gibi. Bu iş, bugünkü birinci dersimiz çünkü.
Hayat eğlenceden değil, endişeden ibarettir.
Tüm bu belaların bir gün sona ereceğini hayal etmeseydi, her şey daha da katlanılmaz bir hâl alabilirdi onun için.
Allah'tan başka hak bir ilâhın bulunmadığını kalben tasdik ve lisanen ikrar ettiğime, bütün gören ve görünen eşyayı şahit gösteriyorum.
456 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.