Bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir, o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum, sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın...
Oğuz Atay, Tutunamayanlar kitabını yazar ve görüşlerini almak için kitabı Yusuf Atılgan'a gönderir. Atılgan, kitabı okur ve hayran kalır. Ancak böyle mükemmel eseri yazan birinin benim görüşlerime ihtiyacı yoktur diyerek düşüncelerini hiçbir zaman Oğuz Atay ile paylaşmaz. Aradan yıllar geçer ve Atılgan ortak bir arkadaşlarından şöyle bir şey işitir: "Ben kitabımı Yusuf Atılgan'a gönderdim ama kendisinden tek bir kelime dahi işitmedim. Tek gördüğüm kayıtsızlık oldu" demiştir. Bunu duyan Atılgan pişman olur ama Oğuz Atay artık hayatta değildir. Yusuf Atılgan bu anıyı anlatırken şöyle der: "Eğer bugün hayatta olsaydı ne yapar ne eder onu bulur, tanışır ve takdir ettiğimi söylerdim."
Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'da söylediği şu sözleri işte tam da bu durumu anlatır niteliktedir:
" Beni hemen anlamlısın çünkü ben kitap değilim. Çünkü ben öldükten sonra kimse beni anlayamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. Ben Van Gogh'un tablosu değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız. Beni tanımalısınız."
Sakin bir ev,
kendi yetiştirdiğimiz çiçekler,
ilham verecek kitaplar,
sevilmeye değer birkaç arkadaş,
acı veya pişmanlık vermeyen masum eğlenceler,
gerçeğe bağlılık, güven, ümit ve sevgi dolu bir yürek...
Dünyanın bütün zevklerinden daha değerlidir.
"Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu olan, insanların alçak sesle konuştukları, kendilerinin ve düşüncelerinin temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum."