Ama bir yıldızın, notron yıldızına dönüşmeden
önce son bir tutunuş arzusuyla, son bir yanması var ki karanlık
ve sessiz uzayın en şaşaalı fakat en hazin hadisesi: Süpernovalar.
Çizgili Pijamalı Çocuk kitabının devamı niteliğinde herkesin gıcık olduğu Gretel'in (Bruno'nun ablası) , 20 yıl sonra kaleme alınmış hikayesini anlatıyor.
Dikkat, incelemem minik spoilerlar içerebilir.
Kitap 3 kısımdan oluşuyor ve her kısımda 1 bölüm hayatının bir kısmı 1 bölüm de 91 yaşını okuyoruz. ilk kısımın yarısında ilk kitaptaki faciadan sonra Gretel ve annesinin oradan kaçış ve hayata tutunuş hikayesini, ikinci kısımda annesi vefat ettikten sonra Gretelin hayata tutunmaya çalışmasını, son kısımda ise geçmişinin izlerinin her yerde karşısına çıkışını ve yeni hayatı nasıl kurduğunu okuyoruz.
Bana göre Gretel, hayatında hiç doğru bir şey yapamamış bir kız ki düşündüğümde de aklıma gelmiyor zaten. Her seçimini yanlış yaptı her kararını yanlış verdi. Ancak her şeye rağmen (her zaman olmasa da) onu hep güzel şeyler güzel insanlar buldu. Bu konuda en büyük şansının eşi Edgar olduğunu düşünüyorum.
Kitabın sonunda şaşırdığım şeyler oldu, başta Heidi olmak üzere. Heidi'yi en başlarda öğrenip Gretel ile olan ilişkini daha fazla okumak isterdim. Genele bakarsak yazarın diline söyleyecek bir şey yok meraklandırıyor ve okutuyor, bölümleri kısa tutmasını da seviyorum.
Yıldızlara bakardım.Uzak,yanlız yıldızlara. Sabah güneşini seyrederdim sonra.Hayatın yeniden doğuşuna tanıklık eder,kıskanırdım güneşi.O her şeye hayat veriyordu. Oysa ben kurumuştum.Bana bir faydası olmuyordu güneşin. Ve ben kendime bile hayat veremiyordum.
Özgürlük,demokrasi,aşk gibi kavramları geçiyorum.Onlar kadar önemli iki şeyden bahsedeceğim birazcık.
Biri temiz bir vicdandır.Yapmaniz gerekeni yapmışsınızdır.Kul hakkı yememiş,kimseyi ezmemissinizdir.Yalan söylemediniz,insanları üzmediniz,dolandırmadınız,sömürmediniz.Rahat uyursunuz değil mi?Elbette.
Diğeri ise kaşinacak,gocunacak bir yaranızın olmamasıdır.Yarayi uzak bir geçmişte de almış olabilirsiniz.Üzeri kapanmış bile olabilir.Ya da taze ve kanıyor olabilir.Hiçbir şey değişmez.O yara koşullar olgunlaştığında kanar.
Şunu bil ki senden en ufak bir kuşkum olsaydı beni aldatabileceğine dair,ilk günden yakalardım seni.Sezgiler güçlüdür bunu biliyorsun ama kuşku duymadım lanet olsun ki duymadım.
Bir ateş böceği uçar gündüzün, konar kendisi gibi düşünmeyen bir gezginin avucuna. Orada yorgunluğuna içerler. Gezgin avucunda onu taşıyabileceğini söyler.
"Gitmem gerekir, bu gündüzlerde yanmaz ışığım" der ateş böceği.
Gezgin gülümser.
"Seni böcekten canlılığa taşıyan bir ateşe tutunuş değil karanlığa ihtiyacın olmasıdır."
Gezgin diğer avucunu üzerine gölge eder. Ateş böceği o günden beri avucunda gezer gezginin.
Wattpad Fenomeni Sümeyye Koç'tan
Yıkık dökük bir mazinin ortada bıraktığı yaralı bir adamla en az kendisi kadar yaralı olan bir kadının paramparça sevda hikâyesi bu. Hayallerini asmış bir kadının, yeniden düşlere tutunuş hikâyesi bu. Hercai bir adamın, meftuna dönüş hikâyesi...
Ne bir veda sözcüğü ne de haklı bir isyan. Hiçbir şey, onu sevmemeye yemin ettiği adamın karşısında güçlü tutamamıştı. Dudaklardan dökülen her serzeniş karşısında ördüğü duvarları biraz daha yıksa da, onu bir daha affetmeyeceğine dair büyük bir yemini vardı. Asla boyun eğmeyecekti, ihanetini unutmayacak, o adamı yeniden sevmeyecekti. Olmamıştı... Yeminlerini bozduran, karanlık bir gecede ellerinden tutan, onu düşüren adamdan başkası değildi.
Yaralıydı. Lakin o adam daha yaralıydı. Seviyordu. Lakin o adam daha çok seviyordu. "Dinle," diyordu yürek yakan bakışlarını kuzguni harelere emanet ederken. "Dinle ki anla öldüğümü, seni öldürdüğümü sandığım her yerden! Sen sadece bir bıçaktın. Bense o bıçağın düşmanıma değil, kalbime saplanacağını hesaba katamayan bir zavallıydım..."
Kitabın ilk iki bölümü bir hikaye ya da roman tadında geçmesine rağmen yazar aralarda psikolojik yorumları ile değerlendirmeler yaparak vakalar hakkında okuyucuyu yönlendirmekten geri de kalmıyordu.
Son kısımda her ne kadar özet olarak kalsa da psikolog ve psikiyatrların kendi alanlarına giren özel kavram ve akımları da bolca kullanıyor. Bu durumda konu hakkında jargona hakim olmadığınız için takipte kalabilmek oldukça zor. (En azından benim için)
İlk iki kısım insanın zor şartlar altında hayatından bezmeden zorluklara dayanabileceğini, yaşamayı sorumlu oldukları kişler ve değerler hatırına devam ettirmesi gereken bir borç olarak görerek fazladan bir hayata tutunuş güsağlayabileceğini anlatıyor. Üstelik bazı güçlü, yüksek ahlaklı ve kişilikli insanların sadece kendileri için değil çevrelerindeki insanlar için de bir kurtarıcı görevi üstlenerek büyük bir sorumluluğu başarı ile üstlenebileceklerini ilave ediyor.
İşte üçüncü bölümde böyle zor bir dönemi bazı yöntemler ile atlatan insanların intibak dönemini hızlıca anlatmaya çalışmış.
Yazar her türlü ıstırap döneminde yardım almaya gerek duyan insanlar arasında hayatın manasını ve yaşadıklarının manasını anlamakta başarılı olanların, zor dönemleri çabuk atlatmakla kalmayıp ıstırap döneminden ders çıkarmalarının mümkün olduğuna dikkat çekiyor.
İlk iki bölümü herkese, üçüncü bölümü meraklısına öneririm..
Bu kitap “Kalanlar” ile başlıyor.
Bize kalanların ruhunda gidenlerin açtığı yoklukları, doldurulmayan taraflarını anlatıyor. Sahi gitmek mi zor olandı kalmak mı ? Hala çözümlenmeyen ve bence asıl bırakamayan için zor olan bir denklemi hayata getiren bir durum bu. İlk öyküde kalanın bakış açısından anlatsa da bana kalırsa giden için de hayat
Geçmişin yaratıcılığından bugüne kalan
yalnız bırakmayan mırıltı
yine burada
hissetmek, hâlâ hissedebilmek
duyumsamak, inanmak söylenenlere
derin bir nefes düşlenen geleceğin bugüne armağanı
böyle hissetmiyordu
gelecek şu an,
şu an düşlenen geleceğin gelişi
teslim oluş çığlıkların yardımına
kurtuluşun kutsallığı
geri dönüş başlangıca
yeniden doğuştan kurtuluş
belki de teslim olmadan önce
seyirci olup izleme mutluluğu
hissedilenlerin derinliğinde, yaşanılan zaman taneleri
anlaşılmazlıkların içinde tutunuş zaman tanelerine teker teker
geleceğin şu ana akması kadar gerçek
gelecek şu an ise
şu an geçmiş hissediliyorsa
geleceğin temennisinden kaçış, karanlığın kutsallığına sığınıştır.