Öyle bir havalarda geldik ki dünyaya ne vazgeçmek mümkün ne de kalmak...
İsmet Özel,1980'de yazdığı Üç Frenk Havası şiirinde "şehrin insanını" ağır bir şekilde eleştiriyordu. Şehrin insanı derken elbette şehirde yaşayanlardan ziyade şehirleşmek isteyen, gücü global olmakta gören insanları hedef alıyordu.
Fakat bu şiirde güzel olan birşeyler vardı. İsmet Özel'i böyle bir ayrıma iten "şehirleşmeyen insanların" varlığıydı. Açıkçası bu şiir ağır eleştirilere rağmen bizleri karamsarlıktan beri tutuyordu.
Fakat bu zamanın yılları geçmiş zamanın asırlarına bedel bir değişim hızıyla ilerliyor. Ve bu şiiri okurken yukarıda bahsettiğim ayrım gereksiz hale geliyor. "Şehrin insanı" tabiri bile anlam değişikliğine uğruyor. Kim nerede yaşarsa yaşasın zihniyet farkı ortadan kalkmış tek tip insan salgını hızla yayılıyor.
Dolayısıyla "şehrin insanı" değil artık oradaki manaya duçar olan: Devrin İnsanı!
"devrin insanı, devrin insanı, devrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin"
Mahfel Dergisi şairlerinden Ahmet Özdemir, "Avrel" isimli kitabında yer alan bir şiirinde "durma, bana bozgunundaki şehri anlat!" demektedir. Muhammed Münzevî'nin şehre bodoslama girişi, böylesine bir anlatı mıdır?
Bodoslama girdiği şehir, onun bozgunundaki şehir midir?
Bunun cevabı, onun kitabında iki bölüme ayrılan şiirlerinde saklıdır. Şehre varır şair ve barkodlu binalar avuçlarına batmaktadır. Ancak kitabın devamında yer alan şiirlerde kendisine şu telkinin verildiğini duyar: "Bana dediler, şehri tanımazsan, şair olamazsın."
Bu sözü zihnine kazıyarak yazmıştır her şiirini Münzevî, harflerini harp bilerek kendisiyle hep savaşmış ve her şiirinde kendisiyle savaşından galip çıkmıştır.
Söylediklerim bu yana, Münzevî'nin şiirleri, kendi zihninin, genelde de kendi dünyasının bir dışa vurumudur. Onun şiirlerini okurken telmihlere dikkat etmek, kullandığı kelimelere kulak kesilmek önemlidir. Zira bu kelimeler, bu telmihlere verilen dikkat, onun zihnine dokunmak demektir. "Kışın Bittiği"nde onun Ülkü Tamer'le kurduğu bağı görmek, Dört Darabesk Havası'nda İsmet Özel'in" Üç Frenk Havası"nı anımsamak gibi.. Daha da derinlere inildiğinde bazı dizelere bile sızmıştır bu küçük telmihler ve bu telmihler, kendisini izlemeye doğru el uzatır.
Sözün kısası,"Şehre Bodoslama", Münzevî'nin büyütüp beslediği ve edebiyat camiasına kazandırdığı bir çocuk. Öyle bir çocuk ki, her çocuk gibi ilgi bekleyen ve bu ilginin karşılığını almak isteyen. Bana da, bize de okuru bol, üzerine düşüneni, konuşanı bol olsun, demek düşer ve sözlerimi burada sonlandırmak isterim.
Şehre BodoslamaMuhammed Münzevi · Klaros Yayınları · 202019 okunma
Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için
çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir
ama Fanya Kaplan nasıl öldü diye sorsak
sanırım işimiz fazlasıyla ciddileşir.
Bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
başka ölümler çeker bizi
ve bazan başkaları ölümü çeker bizim için.
Ölümle şaka olmaz diyenler
kıyasıya yanıldılar bu çağda
Taksitle Ölüm diye bir roman yazıldı artık
Önce Öl/Sonra Öde denilmek suretiyle
aşılıp geçildi bu roman da.
Doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda ölüm
geceleri şehrin varoşlarında ikamete mecbur edildi
gündüzün kimlik soruldu ona
sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
seken bir kurşun kadar kurşuni
bir kış denizi kadar bile taraf tutmayan ölüm.
"Bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için."
youtube.com/watch?v=eNjWqGk...
İsmet ÖZEL- ÜÇ FRENK HAVASI