Buzlar eriyor bilgeler gidince, dünyayı su basıyor birden bire. Yüzme bilmeyenler boğuluyorlar, yüzme bilenler durmadan yüzüyorlar. Kimsenin cinsiyeti yok, sadece insan var. Sonsuza dek yüzeceksiniz diyor bir ses. Sonsuza dek yüzecek bir gemi arıyor bütün insanlar. Suda yüzerken terliyorum, sonsuz denizin tuzuna terimin tuzu karışıyor. Üşüyorum bir yandan.
Tutunmaya çalışıyorum bir şeylere. "Ve toprağı gördüler, kutsaldır" diyor aynı ses. Toprak yok, kayalar var. Bilgeler kayaların en üstünde seyrediyorlar, tabutları kayık yapmışlar, susuz yerde içlerinde oturuyorlar. Bütün insanlar oraya ulaşmak için yüzüyorlar ve cam yağmaya başlıyor yaklaştıkça onlara havadan cam kırıkları yağıyor. Tenime yapışıyor yağmur tanesi gibi cam kırıkları. Camdan günahlarım gibi yapışıyor damla damla.
Korkuya döndü bütün çiçekler. Badem ağaçları bir anda çiçeksiz kaldı, çırılçıplak kaldı. Çiçekten gölge yok oldu. Ulu Kam'ın saçları ve sakalları daha da uzamıştı, sanki yıllardır burada oturuyorduk. Her şey uzaklara, çok uzaklara gitti. Ulu Kam bikaç kelime daha etti...
"Teslim ve hayran olma, bilmediğini öğren, bildiğini paylaş. Bilenden öğrenilir, bilge olandan dinlenilir ve bilge olan takip edilir. Bin yıllardır bilgelerin peşine düşülmüş. Tersi de olmuş bazen, itilmiş, kakılmışlar. Bilgeler dağlara çekilip, mağaralarda yaşamışlar. İnsan neyi tercih ederse onu yaşar..."
Yatalı üç saat geçti geçmedi. Ömrümün en uzun uykusundaydım sanki. Telefon çalıyor ve sıçrıyorum. Rüyam darmadağın oluyor.
Sayfa 157 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BAĞDEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ