...Çok tuhaf bir ortam oldu. Kimseden ses çıkmıyor. Ulu Kam, kendi halinde oturuyor. Ben kısaca yanımdaki arkadaşları takdim ediyor ve onu tanımak istedikleri için tekrar geriye döndüğümü söylüyorum. Suskunluk devam ediyor. Bir süre sonra o başlıyor konuşmaya: - Doğanın renkleri vardır. Doğadaki her rengin karşılığı vardır, insan doğadaki rengi
Sayfa 161 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BADEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Sabah alacasında gördüğüm manzaraları hafızama kazımıştım, en güzel fotoğrafın olduğu yere gelene kadar arabayı durdurmayacağım. Delice'den sonra geleceğiz badem ağaçlarına. Hazırlanıyorum. Oraya vardığımızda atlıyorum aşağıya. Hava kapalı. Badem ağaçlarıyla sevişiyorum kendimce. Yeşil fonda pembe beyaz badem çiçekleri bahar türkülerini söylüyorlar. Bu türküyü yaşıyorum, doğanın bütün türküleri güzel. Tabiat başlı başına bir senfoni ve onu dinlemek insanın en kutsal erdemlerinden. Biraz sonra, kendini tamamen bu türküye bırakmış, rüzgârlarla, kuşlarla, buz kesmiş toprağın cam gibi parçalanmasıyla yaşayan Ulu Kam'a varacağız. Çok yolumuz kalmadı. & Onun olduğu yere vardığımızda bakınıyorum, ortalıkta kimse yok. Sesleniyorum: - Ulu Kammm, Ulu Kamm... Ah ü zâr yoldaşları havlamaya başlıyor, otomobilden inmiyoruz. Hava kapalı. Ankara'da öğle saatlerinde omzumu okşayan güneşin yerini, kapkara bulutlar, sert, soğuk esen bir rüzgâr aldı burada. ... Üç kişiyiz şimdi, yemekte bizimle olan dördüncü kişi yolculuğa katılmadı. Küçük kulübenin camından bakıyor önce, sevinemiyorum nedense onu görünce. Biraz sonra çıkıyor kerpiç kulübeden. Bir gömlek ve pantolon var üzerinde. Gömleğin bütün düğmeleri açık. Bize yaklaşıyor, ben iniyorum ve orada bir ağaç kütüğüne oturuyorum. Diğerleri de iniyor. O da çöküyor karşıma. Onun için aldığımız sebzeleri indiriyorum. Önüne koyuyorum. Hiç bakmıyor onlara. Naylona dokunmak istemiyor. Hepsini poşetten çıkarıyorum ve küçük bir tepe yapıyorum. Biz gittikten sonra alır diye düşünüyorum. Çok tuhaf bir ortam oldu.
Sayfa 159 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BADEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Reklam
Az önce telefon eden arkadaşımla buluşuyoruz. Yanında iki kişi daha var. Toplam dört kişiyiz. Çankaya civarında bir yerde yemeğe oturuyoruz. Suskun suskun dinliyorum onları. Projeler havada uçuşuyor. Ortama uymak istemiyorum, ben sustukça, yabancılaşma başlıyor. Yemeğe davet eden arkadaş kıvranıyor, amacı bizi tanıştırmak ve ben susuyorum. Nisan
Sayfa 158 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BADEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Bilim seli
Buzlar eriyor bilgeler gidince, dünyayı su basıyor birden bire. Yüzme bilmeyenler boğuluyorlar, yüzme bilenler durmadan yüzüyorlar. Kimsenin cinsiyeti yok, sadece insan var. Sonsuza dek yüzeceksiniz diyor bir ses. Sonsuza dek yüzecek bir gemi arıyor bütün insanlar. Suda yüzerken terliyorum, sonsuz denizin tuzuna terimin tuzu karışıyor. Üşüyorum bir yandan. Tutunmaya çalışıyorum bir şeylere. "Ve toprağı gördüler, kutsaldır" diyor aynı ses. Toprak yok, kayalar var. Bilgeler kayaların en üstünde seyrediyorlar, tabutları kayık yapmışlar, susuz yerde içlerinde oturuyorlar. Bütün insanlar oraya ulaşmak için yüzüyorlar ve cam yağmaya başlıyor yaklaştıkça onlara havadan cam kırıkları yağıyor. Tenime yapışıyor yağmur tanesi gibi cam kırıkları. Camdan günahlarım gibi yapışıyor damla damla. Korkuya döndü bütün çiçekler. Badem ağaçları bir anda çiçeksiz kaldı, çırılçıplak kaldı. Çiçekten gölge yok oldu. Ulu Kam'ın saçları ve sakalları daha da uzamıştı, sanki yıllardır burada oturuyorduk. Her şey uzaklara, çok uzaklara gitti. Ulu Kam bikaç kelime daha etti... "Teslim ve hayran olma, bilmediğini öğren, bildiğini paylaş. Bilenden öğrenilir, bilge olandan dinlenilir ve bilge olan takip edilir. Bin yıllardır bilgelerin peşine düşülmüş. Tersi de olmuş bazen, itilmiş, kakılmışlar. Bilgeler dağlara çekilip, mağaralarda yaşamışlar. İnsan neyi tercih ederse onu yaşar..." Yatalı üç saat geçti geçmedi. Ömrümün en uzun uykusundaydım sanki. Telefon çalıyor ve sıçrıyorum. Rüyam darmadağın oluyor.
Sayfa 157 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BAĞDEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Yorgunluk yoktu rüyalarımda. Ulu Kam anlatıyor ben dinliyordum, belki o gösteriyor ben görüyordum. Mavi bir deniz üstünde durduk. Denizin sonsuzluğundan gökyüzünün sonsuzluğuna doğru baktık. "İnsanlar ne zaman el ele tutuşmayı öğrenirse, o zaman dünya daha güzel olacak. Kaç boyut var dünyada, takılmış kalmışız üç boyuta. Oysa öteleri var.
Sayfa 156 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BADEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Ulu Kam'ı sabahın alacakaranlığında kendi hâline bırakmıştım. Uykumda rüyaların peşinde koşuyordum. Güneşe doğru uçuyorduk birlikte, ışığın peşinde koşuyorduk, hayat kaynağı olan ışığın ve güneşin. Dünyadan geçiyor, uzaydaki başka boyutlara dalıyorduk. Mesafeler değildi ölçümüz. Geriye dönüp dönenceler arasından geçiyor, dünyayı arşınlıyorduk. Yukarıdan ve yüksekten bakınca dünyanın bir tarafından kan akıyor, diğer tarafında güller kokuyordu. "Kötülüklere engel olmaya çalıştık, güllerin kokusunu herkes duysun istedik. Gül bahçelerine su taşıdık ellerimizle. Uzak âlemlere uçtuk, vazgeçmedik dünyadan ve gördük ki, bu kadar kavgaya, kana, baruta gerek yok. Dünya hepimize yetecek kadar büyük. Bu gerçekleri bizden önce çok insan gördü, çok insan söyledi." Hiçbir şey değişmedi, değişmeyecek diyor Ulu Kam. İnsanlık tekâmül noktasına gelene kadar değişmeyecek, acıları azaltmak için çalışalım yeter diyor.
Sayfa 155 - Matbuat Yayın, 2. Basım - Aralık 2016, BÖLÜM 2, BADEM AĞAÇLARINA DÖNÜŞ
Reklam
124 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.