Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor Aldırma diyorum sana Dünya ikimiz için yaratıldı Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne
Sayfa 27
"Evet," dedi Faramir, "Batıilliler'in o çöken ülkesini, yeşil topraklarla üzerlerindeki tepelere tırmanan koca kara dalgayı ve yaklaşan kaçınılmaz karanlığı. Sık sık bunu canlandırırım hay alimde." "O halde siz Karanlık'ın geldiğini düşünüyorsunuz?" dedi £owyn. "Kaçınılmaz Karanlık'ın?" Birden
Reklam
"Artık komutanları izlemek için çok geç hanımefendi, gücünüz yerinde olsaydı bile," dedi Faramir. "Fakat savaşta ölmek daha hepimize nasip olabilir, istesek de istemesek de. Hâlâ zaman varken Hekim'in dediklerini yaparsanız, ölümü kendi usulünüzce karşılamak için daha hazırlıklı olursunuz. Siz ve ben, bu bekleyiş saatlerine
Yunan tiyatrosu maskları gibi, yüzünde iki ayrı ifade yan yana duruyordu sanki. Işık ve gölge. Ümit ve ümitsizlik. Neşe ve hüzün. Güven ve yalnızlık.
Sam, tam üzerindeki yolun en alçak yerini bile göremiyordu çünkü dik yamaç tam durduğu yerden yükseliyordu; fakat biraz daha uğraşırsa, bu patikaya çıkabileceklerdi: Bir ümit pırıltısı hissetmişti yine Sam. Dağ'ı fethetme ihtimalleri vardı daha "Yani belki de buraya bilhassa yapılmıştır!" dedi kendi kendine. "Eğer burada olmayaydı, sonunda yenildiğimi kabul edecektim."
"Ahmak olma Sam Gamgee," diye geldi bir cevap kendi sesiyle. "Bir gün daha böyle devam edemez yola, tabii eğer kıpırdayacak olursa. Üstelik sen de bütün suyu ve yiyeceğin çoğunu ona vererek fazla dayanamazsın." "Ama epey bir mesafe gidebilirim ve gideceğim." "Nereye?" "Dağ'a elbette." "iyi de ya sonra Sam Gamgee, ya sonra? Oraya vardıktan sonra ne yapacaksın? O kendi kendine bir şey yapacak durumda olmayacak." Sam büyük bir üzüntüyle bu soruya verecek bir cevabı olmadığını fark etti. Hiçbir fikri yoktu bu konuda. Frodo ona göreviyle ilgili pek bir şey anlatmamıştı ve Sam belli belirsiz bir şekilde Yüzük'ün öyle veya böyle ateşe atılması gerektiğini biliyordu. "Kıyamet Çatlakları,"diye mırıldandı, o eski isim aklına gelirken. "Eh, eğer Bey onları nasıl bulacağını biliyorsa biliyordur, ben bilmiyorum." "Buyur işte!" diye geldi cevap. "Bu tamamen faydasız. Bunu kendi de söyledi. Ahmak olan sensin, hâlâ ümit etmeye ve uğraşmaya devam ettiğin için. Günler önce yatıp uykuya dalabilirdin bu kadar ısrarcı olmayaydın. Ama yine de öleceksin, ya da daha kötüsü olacak. Şimdi de uzanıp her şeyden vazgeçebilirsin aslında. Zaten en tepeye çıkmanız imkânsız." "Kemiklerim dışında her şeyi geride bırakmak zorunda kalsam da oraya varacağım," dedi Sam. "Üstelik Bay Frodo'yu da bizzat ben taşırım hem belimi, hem de kalbimi kırsa bile. O yüzden tartışmayı kes."
Reklam
Sam mesafeyi kestirmeye ve ne tarafa doğru gitmeleri gerektiğini çıkarmaya çalıştı. "Nereden bakarsan bak elli mil kadar görünüyor," diye mırıldandı tehditkâr dağa bakıp içi karararak. "Bir gün bile çekecek olsaydı. Bay Frodo'nun bu haliyle bir hafta sürerdi." Başını salladı, kafasında yavaş yavaş yeni, karanlık bir düşünce belirdi. O sadık gönlünde ümit hiçbir zaman uzun süreli solmamıştı ve o ana kadar hep geri dönüşleri hakkında bir şeyler düşünmüştü. Fakat acı gerçek sonunda kafasına dank etmişti: Yanlarındaki yiyecek en iyi ihtimalle onlan amaçlarına ulaştırabilirdi; görev yerine getirilince o zaman, o korkunç çöl ortasında tek başlarına, evsiz, yurtsuz, yemeksiz sona varmış olacaklardı. Geriye dönüş olmayacaktı. "Başladığımda yapmam gerektiğini hissettiğim iş buydu demek," diye düşündü Sam: "Bay Frodo'ya son adımına kadar yardım edip onunla ölmek ha? Eh, görevim buysa, bunu yapacağım. Ama Subaşı'nı, Gül Pamuk ile ağabeylerini, Babalık'ı, Marigol'u, hepsini hepsini bir daha görmeyi çok isterdim. Nedense, eğer geriye dönüş için bir ümit olmasaydı Gandalf in Bay Frodo'yu bu göreve yollamış olabileceğine inanamıyorum bir türlü. Moria'da düştüğünde her şey ters gitmeye başladı. Keşke düşmeseydi. O olsaydı bir şeyler yapardı."
"Ama biraz dövüşmek zorunda kalabiliriz," dedi Sam. "Sonra bıçaklar ve kaza okları da var. O Gollüm da ölmedi aynca. Karanlıktan bir bıçak darbesi geldiğinde arkanda sadece bir deri parçasından başka bir şey olmadığını düşünmek istemiyorum." "Bak Sam'ciğim, evladım," dedi Frodo; "Yoruldum, bittim, içimde hiç ümit kalmadı. Ama hareket edebildiğim sürece Dağ'a varmaya çalışmaya devam etmek zorundayım. Yüzük yetiyor zaten. Bu fazla yük öldürüyor beni. Bırakmam lazım. Ama nankör olduğumu zannetme. O cesetler arasında benim için bu zırhı bulmak için verdiğin uğrası düşünmek beni kahrediyor." "Lafı mı olur Bay Frodo. Çok yaşayasın! Elimden gelse seni sırtımda taşırdım, iyi, bırak o halde!"
"Palargir'den Harlond'daki iskelelere kırk ve iki fersah var,' dedi. 'Yine de yarına kadar Harlond'a varmamız gerek yoksa tamamen kaybederiz.' "Kürekler artık özgür insanlar tarafından çekiliyordu ve insanca çabalıyorlardı; yine de Ulu Nehir'i yavaş yavaş geçtik çünkü akıntıya karşı gitmeye
"Uyan Eowyn, Rohan'ın Hanımı!" dedi Aragorn bir kez daha;
kızın sağ elini eline aldığında can gelerek ısındığını fark etti. "Uyan! Gölge gitti ve bütün karanlık yıkanıp temizlendi!" Sonra kızın elini Eomer'in eline vererek kızın yanından uzaklaştı. "Seslen ona!" dedi ve sessizce odadan çıktı. "Eowyn, Eowyn!" diye seslendi Eomer gözyaşları arasında. Fakat kız gözlerini
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.