Yakamoz
Genellikle yanlış bilinir.. Yakamoz Ay ışığının suya, denize vuran şavkı değildir. Onun adı ayın şavkıdır. Yakamoz aksine Ay olan gecelerde olmaz..
Yakamoz bir canlıdır, Latince ismi Noctiluca Milliaris olan bu canlı aynı bir ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonudur. Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda bir ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlıdır. Bunlardan milyonlarcası bir araya geldiğinde geceleri bir kayık geçerken, veya bir balık sürüsü geçtiğinde bu canlılara çarparak ışık çıkartmalarını sağlarlar. O yüzden balıkçı sandallarında yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardır. Balıkçılardan biri buraya oturarak ay olmayan gecelerde balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi oraya yönlendirirler. O yüzden lüfer avlarken lüks ışığı kullanılır. Işık; balık gelsin diye değil, misinanın değdiği yakamozların çıkardığı ışıktan lüfer korkmasın diyedir.
Esasında Yakamoz (eğer göreniniz varsa bilir) olağanüstü bir şeydir. Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormuş gibi olur. Ama bunun için ay ışığı olmaması gerekir. Ay ışığında (daha baskın olduğu için) göremezsiniz. O kadar muhteşemdir ki, o anda tüm romantizm biter; sanki uzaylılar gelmiş gibi denize yönelirsiniz. Bir de yakamozlu ve Ay ışıksız gecelerde denize girince pırıl pırıl uzaylı gibi olursunuz. Bilgilerinize,
Kaynak: Vikipedi
Belki de şu olmadığı biri gibi davranan tiplerdendirler. Dışarıdan sıradan ama içeride garip bir uzaylı yaşam türü.
Sayfa 155Kitabı okudu
Kopernik, Gelileo, Kepler ve Newton sayesinde Güneş Sistemi’nin gerçek işleyişini fark ettik. Ardından teleskobu icat ettik ve bu sayede Satürn’ün ötesindeki gezegenleri keşfettik. ABD ve SSCB arasındaki uzay yarışı sayesinde uzaya çıkabildik. Fakat günümüzde uzak galaksiler hakkında birçok bilgi edinebilmekteyken, hemen dibimizde bulunan
Sayfa 5
Diyelim ki bir gün zeki bir uzaylı yaşam formuyla temasa geçtik; acaba onunla iletişim kuramasak da en azından onu fark edebilecek miyiz? Muhtemelen hayır. Görünen o ki biz insanlar bizimkinden farklı akılları anlamaktan aciz, uzaylı zekaları aramaktansa kendi zekamızın daimi arayışı içinde, uzayda bir yerde kaybolmuşuz... aynı çevrede yaşadığımız, aynı ihtiyaçlara sahip organizmalar olan bitkilerin zekasını bile algılayamıyorken, onları fark edebilmeyi nasıl umut edebiliriz? Kendimize örneğin şunu soralım: başka bir gezegende ve bizimkinden tamamen farklı koşullarda gelişmiş bir zeka, neden bizim kullandığımız dalga olgusuna dayanan iletişim araçlarını kullansın?
